Stratejik ittifakın sınıfsal temeli: Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri

Türkiye-İsrail arasındaki stratejik ilişkiyi egemenler açısından vazgeçilmez kılan kuvvetli ekonomik bağlar vardır. İsrail sermayesinin en çok dış yatırım yaptığı ülkeler arasında Türkiye, ABD ve İngiltere’den sonra 3. sırada gelmektedir. İki ülke arası ticaret 2000’lerin başında 5 yıl içinde iki katına çıkmıştır ve Türkiye İsrail’in dış ticaret ortakları arasında 8. sıraya yükselmiştir. İsrail-Türkiye ekonomik ilişkileri esas olarak 1990’ların ardından gelişim kaydetmiş ve 2000’li yıllarda belirgin bir sıçrama yakalamıştır. İsrail sermayesinin Türkiye’deki yatırım ve ortaklıkları boru hatları ve rafineriler başta olmak üzere enerji; finans, tarım alanlarında yoğunlaşmaktadır. Ancak Türkiye-İsrail ekonomik ilişkilerinin boyutu İsrail sermayesinin fiziksel varlığı ile ölçülenin çok ötesindedir. İsrail Türkiye’ye teknoloji ihraç etmekte, bir İsrailli şirketin ya da ürünün doğrudan varlığı olmadan da herhangi bir sektör danışmanlık, know-how, patent vs yoluyla İsrail sermayesinin kontrolüne girebilmektedir. Keza, İsrail ekonomisinin yarıdan fazlası hizmet sektörüne dayanmakta burada da danışmanlık hizmetleri büyük rol oynamaktadır.

Sermaye ilişkilerine dayalı bu ekonomik çıkarlar temeli, Türkiye ve İsrail arasında güçlü bir politik ve askeri/güvenlik işbirliğinin de gelişmesini beraberinde getirmektedir. İki ülke arasındaki gerilimin zirveye çıktığı durumlarda dahi ikili ilişkilerin sürdürülmesi de bundan kaynaklanmaktadır.

Bu tabloda hangi alanlarda hangi sermaye gruplarının, hangi ekonomi-politikalarının ve hangi politik ilişkilerin nerede yer tuttuğunun ortaya konması Filistin’le dayanışma için yürütülecek bir İsrail’e Boykot kampanyasının somut hedefler belirlemesi açısından anlamlıdır.

Dışişleri Bakanlığı’nın raporlarından aktarıyoruz: “ ‘Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Anlaşması’, ‘Ticari, Ekonomik, Sınaî, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması’, ‘Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması’ ve ‘Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması’ Türkiye-İsrail ikili ekonomik ilişkilerinin hukuki çerçevesini oluşturmaktadır. İsrail ile ekonomik ilişkilerimizin önde gelen öğeleri, ikili ticaret, savunma sanayi projeleri, müteahhitlik hizmetleri, turizm ve karşılıklı yatırımlardır.” Örneğin, Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Anlaşması’nın pek çok İsrail ürününe sınırsız kota ve sıfır vergi kolaylığı sağladığı, Başbakanlık Dışişleri Müsteşarlığı’nın raporlarından anlaşılmaktadır.

İsrail sermayesi finans alanındaki yatırımlarıyla da dikkat çekmektedir. 2005 yılı içerisinde İsrailli Hapoalim Bankası, C Bank’ın tamamını alarak adını Bank Pozitif’e dönüştürmüş, Fransız Paribas ise İsrailli ortağı ile TEB’in %51’ini satın almıştır. Bankalar dışında danışmanlık şirketleri de, kamuoyunun hafızasında Sami Ofer-Kemal Unakıtan otel görüşmeleri ile yer eden, şaibeli özelleştirmeler ile Türkiye’ye hızlı bir giriş yapmıştır.

Carlyle MG Limited grubunun genel müdürü Eyal Ofer, Kasım 2005’te YASED tarafından düzenlenen ‘Yabancı Yatırımların Yeni Gözdesi: Fırsatlar Ülkesi Türkiye’ konulu konferansta kendilerini yatırıma bizzat Tayyip Erdoğan’ın ikna ettiğini, 2002’de AKP’lilerle tanıştıklarını ve Türkiye’de yatırım yapmaya bu tanışma sayesinde karar verdiklerini belirtmişti. TÜPRAŞ özelleştirmesi sırasında, TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76 hissesinin 446 milyon dolara Oferlere satıldığı açığa çıktı. Koç’u bile isyan ettiren satış, özelleştirmede biçilen değerin üçte biri fiyatına gerçekleşmiş, açık bir peşkeş yaşanmıştı. Üstelik İsrail sermayesi Türkiye enerji sektörünün en kritik kurumuna el atmıştı.

İsrailli tarım tekeli Tahal, AKP’ye yakınlığı ile tanınan İbrahim Çeçen’e ait IC firmasının daveti ile Türkiye’ye geldi. Bugün, Türkiye’deki sera tarım kimyasallarının tamamına yakını İsrail’den karşılanır durumdadır. Tarımda mevcut ilişkilerden biri de özellikle 2006’dan sonra çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile tohumculuk alanında gelişmektedir. Türkiye’de iş yapan iki büyük İsrailli tohum firması Hazera ve Zeraim-Gedera tohumculuğun distribütörlerinden olan Toros Tarım Tekfen Holding’in tarım şirketidir. Tüm üretimlerini işgal topraklarında yapan bu şirketlerden Hazera tohumculuk, Akdeniz üniversitesi Ziraat fakültesi ile yaptıkları “Getir Tohumu Götür Bilgisayarı” kampanyasında Türkiye topraklarındaki yerel tohum örneklerinin bilgilerine ulaşmayı hedeflemiştir. Hazera tohumculuğun Türkiye’deki dağıtıcılarından bazıları Tivak tarım, Setar Tarım, Anadolu Tarım, AYS Tarım, Şanlıurfa’daki Toros Tarım, olarak sayılabilir. Tarım alanı İsrail’le ilişkilerin gelişme potansiyeli olduğu bir alandır. İsrailli Georgical Survay Of İsrael Kemalpaşa’da bir süt çiftliği kurdu. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı İsrail’in değişik bölgelerde 7 ayrı çiftlik kurmayı planladığını ayrıca yem için gerekli olan arazileri Konya ve Eskişehir’de bulduğunu, bununla ilgili Milli Emlak’a başvurduğunu duyurdu.(tarihi tekrar kontrol edilecek) Tarım ilşkilerinde gelişme olan bir başka ilişki de arıcılık olduğu bu yıl şubat ayında Türkiye-İsrail arasında yapılan 1. Arıcılık Konferansı ile açığa çıktı. Konferansın ikincisi İsrail’de gerçekleştirilmesi kararı alınmıştır. Arıcılık, İsrail’in teknoloji ihracatı yapacağı alanlardan biri olarak öne çıkmaktadır.

2006’da ise İsrailli halı üreticisi Carmel Carpets gelerek dünyanın en büyük 10. halı üreticisi olan ve Mescidi Aksa’ya özel halı üreten Atlas Halı’nın yüzde 50,1’lik hissesine sahip oldu.

İsrail ile ekonomik ilişkilerin en önemli başlıklarından biri de enerji alanıdır. TÜPRAŞ özelleştirmesi ile sektörün can damarlarından birinde yer tutan İsrail sermayesi, Kafkas-Hazar petrolünü İsrail’e ulaştıracak boru hattı projeleri ile de yakından ilgilenmektedir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının ve/veya Samsun-Ceyhan boru hattının Hayfa limanına uzatılmasını öngören Medstream projesinde Çalık grubu hükümetin yardımıyla ihalesiz olarak yer almıştır. Hat sadece petrol değil; su, fiber optik, elektrik ve doğalgaz iletimini de içermektedir. Türkiye’nin bütün hevesine karşı proje şu anda İsrail tarafından askıda tutulmaktadır. Hükümet ise bu durumdan şikâyetçidir. Enerji alanındaki bir diğer ilişki de Zorlu grubunun İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında doğalgaz çevrim santralleri kurma anlaşmasıdır. 2004 yılında Zorlu grubu İsrail’de üç adet doğalgaza dayalı santral kurmak için anlaşma yapmıştır. Zorlu grubunun ortaklığı olduğu İsrailli firmalar Dorad Enerji, Ashdod Enerji, Ramat Negev Enerji, Solad Enerji olarak sıralanabilir.

İronik bir başka durum da büyük projelerde ihale alan şirketlerle ilgili olarak yaşanmaktadır. İşgal altındaki topraklarda ve yerleşimlerde İsrail’le işbirliğine giderek yatırım yaptıkları için uluslar arası alanda protesto edilen bazı şirketler önemli ihaleler alabilmektedir. Örneğin Fransız Alstom’un İstanbul metrosu ihalesini aldığı dönem aynı zamanda yasadışı İsrail yerleşimlerinde raylı sistem inşa ettiği için Avrupa’da protesto edildiği dönemdir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki One Minute şovunun ardından Türkiye’ye gelişinde bir mitinge dönüşen açılış töreni de, Alstom’un inşa ettiği İstanbul metrosunun ek istasyonunun açılış törenidir.

GAP, en bilinen Türkiye-İsrail su/enerji ilişkilerindendir. İsrail Uluslararası İşbirliği Merkezi MASHAV ile 2003 yılında imzalanan anlaşmaya göre “entegre bölgesel kalkınma” için uygulamalı eğitim programları, “kırsal kalkınma” konularında eğitim ve danışmanlık hizmetleri, “ekonomik kalkınma programı” çerçevesinde yerel ekonomik girişimler, “talebe bağlı” deniz aşırı eğitim programları gibi programlar uygulanmıştır. İsrail’in bugün itibarıyla GAP’ta aktif olarak bulunmasa da danışmanlık hizmetlerinin bir sonucu olarak projedeki herhangi bir aksaklıkta MASHAV’ın önerdiği firmaların teknik desteğiyle telafi edilebilmektedir ve bir teknolojik mecburiyet yaratılmıştır. Ayrıca Dicle ve Fırat AB su mevzuatına göre uluslararası su havzaları statüsüne alarak bunların yönetiminde AB ülkeleriyle beraber İsrail de söz sahibi olmuştur.

Bütün bu ekonomik ilişkilerin yanı sıra su, tarım ve temel hizmetler alanındaki İsrail politikaları işgal ve saldırı siyasetinin doğrudan uzantıları olarak ayrıca tartışılmaya değerdir.

İsrail bir savaş stratejisi olarak, Filistinlileri gıda, su, enerji gibi birçok temel gereksinimden mahrum bırakıp dirençlerini kırmayı hedeflemektedir. Filistinlileri topraklarına bağlayan kökleri olan 1 milyondan fazla zeytin ve portakal ağacının Filistin topraklarından sökülüp, Tel Aviv ve Kudüs gibi kentlere ‘İsrail Ağacı’ olarak dikilmelerinin ve yapılan saldırıların özellikle zeytin hasadı dönemine rast getirilmesinin en büyük sebebinin bu direnç kırma taktiği olduğunu biliyoruz. Bu nedenle dünyanın dört bir yanından zeytin hasadı döneminde gelen gönüllüler Filistinlilerle beraber ağaçların hasar görmesine engel olmaya çalışmaktadır.

İsrail devletinin ırkçı uygulamaları Filistinlilerin ekonomik ve sosyal gelişimini büyük ölçüde engellemekte, kişi başına düşen su, gıda ve elektrik tüketimi kabul edilebilir uluslararası standartların altında kalmaktadır. İsrail ulusunun kuruluşu, Siyonizm’in doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik kurma hedefine bağlı olarak şekillenmiştir. İsrail Filistin topraklarındaki su kaynakların yüzde 60’ına el koymuştur ve işgal topraklarından çekilmemesinin sebeplerinden biri de bu kaynaklardır. Ayrıca ayrım duvarı tamamlandığından su kaynaklarının ve sulanabilen arazinin büyük bir kısmına Filistinlilerin erişimi olanaksız hale gelecektir.

İsrail’deki kişi başına düşen su tüketimi miktarı Filistinlilerinkinin 7 katıdır. Filistinlilerin kişi başına düşen günlük 70 litre su tüketimi dünya sağlık örgütünün belirlediği minimum su miktarının çok altındadır. 180.000 – 200.000 kadar Filistinlinin musluk suyuna erişimi yok, Gazze’deki su tedarikinin yüzde 90–95 i kirli durumda ve insanların tüketimi için uygun değildir.

İsrail işgal altındaki bölgelerdeki tüm su kaynaklarını ve Filistin kanal sistemlerini kendisininkine bağlamış, tüm sulama ve yeni kuyu açma işlemlerini İsrail askeri otoritesinden alınacak izne bağlamış ve tüm Filistinlilerin mevcut kuyulara erişimini yasaklamıştır.

İsrail Filistin’e enerji alanında da benzer bir ablukaya uygulamaktadır. Enerji üretim tesislerini bombalamakta veya tesis kurulmasını yasaklayarak Filistin’i enerji ihtiyacında İsrail’e bağımlı kılmaktadır. İsrail’in Filistin’e ithal ettiği enerji birim fiyatı, İsrail vatandaşlarına oranla 5 kat daha yüksektir.

Temelini Kibbutzların ve MASHAV’ın oluşturduğu İsrail tarımının, işgal altındaki topraklardaki en önemli iki faaliyeti çilek ve kesme çiçek üretimidir. İsrail’in Filistin Ulusal Yönetimi ile yaptığı anlaşma gereği Kargoflora şirketi Filistinli üreticilerin ürünlerini değerinin çok altında alıp kendisi Avrupa’ya ihraç etmektedir. Bunun yanında, işçiler –ki bunların içine uzak doğulu işçiler de dahil- neredeyse kölelik denebilecek bir sistemle çalıştırılmaktadır. Ayrıca çiftlik sahiplerinin ayrım duvarından dolayı kendi ürünlerini ihraç etmesine, pazarlarında ürettiklerini satmalarına izin verilmemektedir ve hatta ‘kendine yeterliliğin’ üzerinde üretimi engellenmektedir.

İsrail’in Filistin’e uyguladığı tüm bu hak ihlallerinin, İsrail ile girilen ekonomik ilişkilerden güç aldığı anlaşılmaktadır. Bu ekonomik ilişkiler Türkiye-İsrail stratejik ittifakının altyapısını oluşturmaktadır. Bu nedenle de Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi olarak, Türkiye-İsrail ekonomik ilişkilerinin kesilmesini istiyor ve bu hedef için mücadeleye çağırıyoruz.

  • Türkiye-İsrail serbest ticaret anlaşmaları ve tüm ekonomik işbirliği anlaşmaları iptal edilsin.
  • Enerji, su, tarım, turizm ve silah sanayii alanında sürdürülen ortaklıklar iptal edilsin.
  • Kamusal birikimlerin İsrail sermayesine peşkeş çekildiği özelleştirmeler iptal edilsin.
  • İsrailli finans ve danışmanlık kurumlarının Türkiye’deki faaliyetleri iptal edilsin.
  • İsrail ile ortaklık yapan ve işgal altındaki topraklarda yatırım yapan sermaye gruplarına yaptırım uygulansın.

bdsturkiye.org