El-Awda NY: Filistin ile dayanışmayı ileri taşıyacak bir yol

El Awda (Filistin Geri Dönüş Hakkı Koalisyonu) New York – al-awdany.org

el-awda1993 Oslo Anlaşmalarının iki devletli “Barış Yol Haritası” tarafından on beş yıldır zayıflatılmış olan Filistin dayanışma hareketi, İsrail’in Gazze’deki saldırısından beri bir buçuk yıldır, ancak önemli bir siyasi yeniden ayarlama olarak tanımlanabilecek bir dönemden geçiyor.

Boş “barış müzakereleri” yıllarından sonra, Oslo’nun amacı -tarihsel Filistin’in yüzde 78’inde bir “Yahudi devleti” ve geri kalan yüzde 22’lik bölümünde bir sokum “Filistin devleti”- Filistinliler arasında belki bir zamanlar sahip olduğu güvenilirliği de hızla kaybediyor. Gerçekten de, İsrail’in çıkarlarına hizmet etmesi için Oslo tarafında yaratılan Filistin Yönetimi dışında, böyle bir çözümü inançla savunan bir Filistinli ses bulmak oldukça zordur.

Oslo’nun yıkıntılarından bütünsel hedeflere sahip yeni kampanyalar doğdu. Bunların en önemlisi, Filistin sivil toplumunun ezici çoğunluğu tarafından başlatılan ve desteklenen Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketi oldu.

Bu kampanya, BDS lideri Ömer Barguti’nin İsrail’in “Filistin halkına karşı üç katmanlı zulüm sistemi” olarak tanımladığı tüm yelpazeye hitap etmek istiyor: Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün 1967’de işgali; Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının inkârı; İsrail’in Filistinli vatandaşlarına yönelik sistematik ayrımcılık.

Bu konulardaki BDS talepleri, Filistin halkı üzerinde Siyonist Yahudi egemenliği rejimine doğrudan bir karşı çıkış oluşturuyor. Aynı hedefler, tarihsel Filistin’in bütününde tek demokratik devlet ilkesine giderek artan bir destek yaratmıştır. İki devletli çözümün uzun süredir destekçisi olan Mustafa Barguti bile bunu kabul etmek zorunda kalıyor: “Filistinlilerin ezici çoğunluğunun hevesle tek devlet içinde eşit hakları ve bir kişi, bir oy ilkesini kabul edeceğine inanıyorum. Öyle bir gün gelse, kesinlikle ben de kabul ederdim.”

İsrail’in Gazze’de ve Gazze’ye karşı vahşiliği – Gazze Özgürlük Filosuna yapılan son saldırı dahil – bu fikirleri Filistin ile enternasyonal dayanışma hareketinin kafasına çarpıcı biçimde soktu, Filistin mücadelesini belki de daha önce hiç olmadığı kadar dünya gündemine taşıdı. Karşıtlarının ona anti-Semitizm lekesi sürme çabalarına karşın, BDS dünya genelinde, genellikle Yahudi eylemciler tarafından giderek savunuluyor.

Siyonist örgütler, bu gelişmeleri endişeyle gözlemliyor. Önde gelen bir İsrailli düşünce kuruluşu olan Reut Enstitüsü, yakın zamanda, BDS’ye desteğin “gitgide daha sofistike, olgun, berrak ve tutarlı olan bir dizi fikre” dayandığı ve eğer atılgan bir karşı koyuş gösterilmezse, “İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için mutabakat çerçevesi olarak “İki Devletli Çözüm”den “Tek Devletli Çözüm”e doğru bir paradigma kaymasına” yol açabileceği uyarısında bulundu.

Bu arada dayanışma hareketi içinde BDS’ye sınır getirmeye, hatta karşı durmaya çalışanlar var. “İki Devletli Çözüm”de öngörülen ayrı “Yahudi devleti”ne ters düşen BDS amaçlarını savunmanın “gerçekçi olmadığını” veya hatta ahlaken sakıncalı olduğunu iddia ediyorlar. Bunu savunanlar arasında İsrail politikasını cesurca eleştirenler olmasına rağmen buradaki tutumları derinden kusurludur.

Birincisi, kendi kaderini tayin ilkesi, her şeyden önce, neyin “gerçekçi” neyin “gerçekçi” olmadığı kararının, zulüm altında olanlara –ne kadar iyi niyetli olursa olsun- sempatizanlarından ziyade kendilerine ait olması demektir. “Güney Afrika apartheid rejimine karşı mücadelede olduğu gibi” diyor Ömer Barguti, “ hakiki dayanışma hareketleri, pasif objeler değil, isteklerini ve haklarını da, bunları gerçekleştirecek stratejilerini de ortaya koyan aktif, rasyonel özneler olan mazlumların öncülüğünü tanır ve izler.”

İkincisi, “gerçekçi olmayan” veya hatta imkânsız görünmemiş bir tek sosyal adalet hareketi var mıdır? Ancak, şartlar çok hızlı ve önceden kestirilemeyen bir şekilde değişir; dün fantezi olan genellikle yarın gerçek olur. Köleliğin kaldırılmasını önceleyen uzun yılları, 1960’lardaki medeni haklar zaferlerini ya da Güney Afrika’daki sömürgeciliğin ve apartheid’ın yıkılmasını hatırlamak yeterlidir.

Üçüncüsü, “İki Devletli Çözüm” sadece parçalanmış, İsrail kontrolü altında bir “bantustan”ın onaylanması olarak gerçekçidir; Filistinli eylemci Haidar Eid’in açıkça tanımladığı gibi “İki Hapishaneli Çözüm”. Bu, İsrail ve ABD’nin “barış sürecinin” başlangıcından beri hedefi olmuştur; gerçekte, gelecekteki bir Filistin “devletini” bir an görmek isteyen varsa, çok uzağa gitmeden, Gazze’nin sistematik olarak boğulmasına ve 1948 Yeşil Hattının her iki tarafındaki toprakların süre giden “Yahudileştirilme”sine bakması yeter. Bu çözümün en tehlikeli yönü, bu anlamda tam da mümkün olmasıdır.

Son olarak, adalet pahasına “pragmatizm” her zaman bir yanılsamadır. Martin Luther King Jr.’un çok iyi ifade ettiği gibi, gerçek barış sadece gerilimin yokluğu demek değildir, adaletin varlığı demektir. Bir Arap toprağı üzerinde Yahudi üstünlüğü kavramı üzerinde kurulan bir apartheid devleti, adalet vizyonunun parçası olmaz, tam tersine, sonu gelmeyen zulüm ve çatışma vaat eder.

Bu devletin yakın zamanda çökeceğini beklemek saflık olsa da, cin şişeden çıkmıştır. Eğer King haklıysa, “ahlaki evren”in yayı gerçekten de adalete doğru eğiliyorsa, hareketin uzun vadeli öngörülerine güvenmek için neden vardır.

Dayanışma hareketi, 1967’de işgal edilen topraklarda, mülteci topluluklarında ve 1948 toprakları içinde sayıları gitgide artarak nehirden denize kadar tüm vatandaşlarına ait tek demokratik Filistin devleti çağrısı yapan Filistinliler ile en çok şimdi aynı safta olmalıdır.

Bu da 1948 yılında terör, zor ve katliam ile köylerinden ve şehirlerinden sürülenler ve sonraki kuşaklar geri dönüp tarihsel Filistin’in bütününde eşitlik ve özgürlük içinde yaşayamadıkça olamaz. Gerçek barış isteyenler için tek pragmatik seçenek budur.

BDS Türkiye (Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi) tarafından çevrilmiştir.

bdsturkiye.org