Karl Vick: Abbas’ın BM konuşması neden bir fiyaskoydu

Abbas’ın BM’de bomba etkisi yaratması beklenen konuşması neden bir fiyaskoydu

Filistinli lider aslında Oslo Anlaşmasından vazgeçmezken, yakın zamanda yapılan yeni bir kamuoyu yoklaması ise bir çok Filistinlinin tekrar silahlı mücadeleye dönülmesinden yana taraf olduğunu ortaya koydu.
Pazartesi günü (28 Eylül) Başkan Obama Birleşmiş Milletler’de Suriye ve Ukrayna gibi küresel konuları ele aldığı bir konuşma yaptı ve Filistinliler’den hiç bahsetmedi. Bu durum belki de Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın, Filistinlilerle aynı topraklar için hak iddia eden ABD’nin yakın müttefiki İsrail ile kalıcı bir barışın göstermelik yapısını paramparça ettiği izlenimi veren Çarşamba günkü konuşması ile ilgili bilmeniz gereken her şeyi özetliyor.
Abbas’ın konuşmasından:
‘İsrail bizimle imzaladığı ve gerçek yetkilerle donatılmış bir yönetim olarak tanındığımız anlaşmalara uymayı, yerleşimleri genişletmeyi bırakmayı ve anlaşmalarımız uyarınca Filistinli esirlerin dördüncü grubunu serbest bırakmayı reddettiği sürece, İsrail’in sürekli ihlal ettiği anlaşmalara uyan tek taraf olmama konusunda ısrar etmek dışında bize başka bir seçenek bırakmıyorlar. İşte bu nedenledir ki bu anlaşmalara daha fazla bağlı kalamayacağımızı ve işgalci bir güç olarak İsrail’in bütün sorumluluklarını üstlenmesi gerektiğini beyan ediyoruz.’
Beklendiği üzere kulağa çarpıcı geliyor. Ancak bu noktada, Abbas’ın cephaneliğindeki yegane ok olan dünya diplomasisinin dikkatini yeniden kazanmaya yönelik bir retorik, süslü bir konuşma olmaktan öteye geçmiyor. Abbas, anlaşmaları gereksiz kılmak için atılması gereken adımlardan –mesela hem kendisinin hem de Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki ekonomiyi döndüren diğer 154,000 kişinin maaşını ödeyen Filistin Ulusal Yönetimi’nin lağvedilmesi gibi- hiç bahsetmedi. Keza hem İsrail’e karşı saldırıları hem de Abbas’ın en büyük rakibi Hamas’ı kontrol altında tutmaya yönelik olarak ‘işgalci güç’ ile istihbarat paylaşımını içeren, dikkatle tanımlanan adıyla ‘güvenlik koordinasyonunun’ feshedilmesinden de söz etmedi. Bu net adımlardan yoksun haliyle,konuşma güçlü bir ifadeyle dile gelmiş bir şikayetten daha fazlası değildi.
Abbas’ın eski danışmanı Diana Buttu, konuşmadan sonra yaptığı açıklamada, Beyaz Güney Afrika hükümetinin apartheid rejim sırasında siyah çoğunluğu sürdüğü ve tecrit ettiği ‘barınma alanlarına’ gönderme yaparak şu ifadelere yer verdi: ‘Görünen o ki Oslo anlaşmasından geriye kalanlar yalnızca Filistin Yönetimi ile onun polislerce kuşatılmış bantustanlarında (Ç.N: Bantustan apartheid Güney Afrika’da sadece siyahların yaşaması için ayrılmış gettolara verilen isimdir.) hapsedilmiş Filistinlileri kontrol etmeye yönelik kanunlarıdır.’ Buttu şu şekilde devam etti: ‘Oslo’nun diğer maddeleri, İsrail ile yapılmış diğer doğrudan pazarlıklar İsrail tarafından yıllar önce terk edildi. Abbas artık Oslo’ya bağlı kalmayacağını söyleye dursun, aslında pratikte zaten değişen hiçbir şey olmayacak.’
Geniş bir kesim tarafından Abbas ismiyle tanınan ve soğukkanlı bir lider olan Ebu Mazen, kariyerini Filistin ulusal davasına uzun süre yön vermiş olan şiddetten kaçınarak inşa etti ve kimilerine göre de en büyük başarısı İsrail’i, Filistinlilere Ürdün Nehri’nin batı yakasının (Batı Şeria) tepeleri ile Gazze Şeridi olarak bilinen kalabalık sahil hattı üzerinde kendi devletlerini kurma sözü veren 1994 Oslo Anlaşması ile sonuçlanmış müzakerelere zorlamak oldu. Anlaşma sonucu Filistin Yönetimi kuruldu, ancak bu sadece geçici bir durumdu ve beş sene sonra hayata geçmesi planlanan gerçek bir devlete geçiş süreci olarak ön görülmüştü.
Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Abbas’ın karizmatik selefi Yaser Arafat ve Filistinli militanlarla müzakereleri yürüten dönemin başbakanı İzak Rabin İsrailli bir aşırı sağcı tarafından öldürüldü, zaman zaman İran’dan gelen destekle birlikte, 2000’de intihar bombası saldırılarıyla şiddetlenen, müzakereleri takip eden beş yıllık süreç İkinci İntifada olarak tanındı. Filistinlilerin şiddetsizlik ve müzakere adına Abbas’ı seçmelerinden sonra bile barış sürecinde bir daha ilerleme olmadı.
Oslo üzerinden umutlanan İsrailliler hayal kırıklığına uğrarken Abbas da ya Washington’un (Abbas’ın yükselişini yoğun bir şekilde destekleyen) veya İsrail’in, ya da her ikisinin birden piyonu olmakla itham edildi. Abbas, İsrail’in 2005’te kuşaltılmış topraklardan çekilmesini takiben Hamas’ın parlamenter seçimleri kazanması ile Gazze’nin kontrolünü yitirdi ve devletleşme süreci için verilen uluslararası desteği sembolik olmanın ötesine geçecek bir alana taşıma konusunda isteksiz kaldı. Bu sene, BM merkezinin dışında Filistin bayrağının ilk defa dalgalanması büyük başarıydı. Ancak Filistinlililerin %40’ının Batı Şeria’ya girişi İsrail yerleşimleri nedeniyle engellenmişken, İsrail güçleri geceleri evlere baskın yapıyorken ve Abbas’ın BM konuşmasında şikayet ettiği üzere, ne zaman Filistin yönetimini cezalandırmak istese Binyamin Netanyahu hükümeti bağışçılardan Filistin yönetimine giden parayı kesiyorken, bu çok da fazla bir anlam taşımıyor.
Bu arada Abbas’ın rakibi Başbakan Binyamin Netanyahu, İsrail’in, hali hazırda zaten 200 Yahudi yerleşim birimi kurmuş olduğu Batı Şeria’yı, Filistinlilere sadece Filistin yönetiminin merkezi olan Ramallah gibi şehirleri bırakarak tümüyle almasını öneren bir kitap yazmış olan sağcı politikacı Danny Danon’u İsrail’in BM elçisi olarak atadı. Bu görevlendirme Netanyahu’nun müzakereleri terk etmeye yönelik kampanya açıklamalarını teyit eder nitelikte. Üstelik atama, Abbas’ın da BM konuşmasında yakındığı, 18 aylık bir bebek ile babasının [ve annesinin-Ç.N.] hayatlarını kaybettiği kundaklama da dahil olmak üzere yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik vahşi saldırılarının arttığı bir dönemde geldi.
İç cephede ise, Eylül ortasında gerçekleştirilmiş en güvenilir kamuoyu yoklaması Filistinlilerin üçte ikisinin Abbas’ın istifasını istediğini, %57’sinin ise silahlı mücadeleye geri dönülmesini desteklediğini ortaya koydu. Konuşma öncesinde Abbas Genel Kongre’de konuşmasıyla bomba etkisi yaratacağına söz vermişti. Ancak bu etki yurttaşlarının beklentilerini karşılamayabilir.

İngilizce orijinalinden Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi tarafından çevrilmiştir.