FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) 15 Mayıs Nakba’nın yıldönümünde bir açıklama yayımladı
Nakbe’nın 69. yıldönümü, Filistin halkının yerinden yurdundan mahrum kalışını, dünyanın dört bir yanına zorla sürgün edilişini ve mülteci oluşunu, yirminci yüzyılda tanık olunan kapsamlı bir sömürgecilik suçunu ifade eder. Batılı sömürgeci güçlerin desteğini arkasına alan Siyonist hareket, “devletini” yok edilen 480 Filistin köyünün harabeleri üzerine kurdu. Oradaki halk, terör, işkence ve kıyımın en korkunç biçimleri üzerinden, yerinden yurdundan edildi.
Nakba devam ediyor. Filistin halkının ve anavatanın maruz kaldığı bu felâket, hâlâ işlenmeye devam eden bir suç. Bu suç, en temel ulusal haklar ve insan haklarını tanımayı reddeden, Filistin halkını ezip terörize eden işgal uygulamaları ve politikaları ile işleniyor. Siyonist proje, bu türden suçları işleyerek hedefleri peşinde ilerlemeye çalışıyor, zira o, sömürgeci ve emperyalist güçlerin desteğiyle kurulmuş bir yapı. Her şeyden önce Siyonistler, Filistin’i Arap dünyasına, limanlarını, stratejik geçiş kapılarını kontrol altına alacak bir mekanizma dâhilinde, diz çöktürmeye çalıştı. Burada amacı, Arap halkının parçalanmasını ve ona boyun eğdirilmesini güvence altına almaktı. Bugün Arap coğrafyası, bu parçalanmanın ve teslimiyetin coğrafyasına daha fazla dönüşmüş durumda. Mezhepçi çatışmaları tırmandıran, onları Filistin davası karşısında öncelikli hâle getiren bölünmelere, çatışmalara, iç savaş veya vekâlet savaşı formunda yaşanan savaşlara tanıklık ediyoruz. Arapların Siyonistlere karşı mücadelesinin yerini alacak olan, İran’la savaş sürecini tırmandırmak için “Sünni Araplar”la NATO-Siyonist ittifakının oluşturulmasına dönük bir girişimle de karşı karşıyayız. Bu da Siyonist devletle ilişkilerin normalleştirilmesine ve bu devletin tanınmasına kapı aralıyor. Bu siyaset, önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan’da yapılacak Arap-Amerikan konferansında da karşılık buluyor.
Filistin halkına ve Arap kitlelere…
Filistin halkının ve tüm varlığının yerinden yurdundan edilmesi, mülksüzleştirilmesi ve hedef alınması, en çirkin biçimleriyle, hâlen daha devam ediyor. Siyonistlerin Filistin’i işgal ettiği ilk günlerden beri Siyonist devlet ve kurduğu hükümetler, ırkçı sömürgeciliğini Filistinli Arapların varlığına karşı onlarca ırkçı kanun çıkartarak meşrulaştırmaya çalıştı. Bu kanunlar, Filistinlilerin mülkleri, eğitimi, yurttaşlığı, Kudüs, “fitne”, boykot ve bugün hürriyet ve haysiyet savaşında süresiz açlık grevinde olan tutsakların hakları ile ilgiliydi. Tüm bu ırkçı kanunlar, Filistin halkının varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, ona karşı yürütülen etnik temizlik sürecinin birer uzantısıdır. En son çıkan ve muhtemelen ileride de benzerlerine tanık olacağımız kanunun adı “ulus-devlet kanunu”. Bu kanun, ön okumadan geçti ve esas olarak “devletin Yahudi kimliği”ni güçlendirecek maddi ve hukukî adımı atmayı amaçlıyor.
Tüm bu bahsedilenlere bir de Filistin davasının tasfiye edilmesini amaçlayan, hâlihazırda bölgede uygulamaya sokulan çözümler ekleniyor. Bu çözümler, Arap devletlerinin, sundukları önerilerin, çözümlerin ve aldıkları inisiyatiflerin Filistin halkının haklarıyla ve isteklerine asgari düzeyde bile olsa uymadığı bir bağlamda gündeme geliyorlar. Tüm bu adımlar, özellikle Filistinli mültecilerin ülkelerine ve topraklarına dönüş hakkıyla, yani Arapların Siyonizme karşı mücadelesinin merkezinde olan ana meseleyle ve Filistinlilerin haklarıyla alakalı diğer kritik meselelerle çelişiyor. Bu gerçeğin ışığında, geçmişte yaşanan Nakba, tek başına halkımızın mülksüzleştirilmesi ve yerinden yurdundan edilmesi, ülkemizin işgal edilmesi ile sınırlı bir mesele değil. Bu felâket, bir yandan da dar grupsal çıkarlar doğrultusunda Filistin mücadelesine bağlı Arap güçlerin uğradıkları saldırıları da ihtiva ediyor. Burada Arapların teşkil ettiği sistem, oynadığı rol ve gördüğü işlev, ayrıca emperyalist-Siyonist projeye teslimiyetin genel çerçevesi dâhilinde ulaşmayı amaçladığı hedefler açısından sorgulanmayı bekliyor.
Halkımıza…
FHKC olarak bizler, ülkemizde halkımıza ve onun tarihsel haklarına karşı duyduğumuz ulusal sorumluluk dâhilinde, aşağıdaki tespitleri önemli görüyor ve dile getiriyoruz:
- Filistin halkının kendi anavatanında sahip olduğu tarihsel ve ulusal hakları, zerre tavizde bulunmaksızın, muhafaza edilmelidir. Filistin toplumunun kolektif hafızası, halkın bilincini yanıltacak veya nehirden denize, tüm Filistin’i toprağa gömecek her türden girişim karşısında, gücünü korumaktadır.
- Ülke içerisinde ve dışında, bulundukları her yerde Filistinlilerin birliğini destekliyoruz. Bugün yeniden gündeme gelen, yerleşimler kurma projesi oluşturmayı ya da geri dönüş hakkını tasfiye etmeyi amaçlayan veya Batı Şeria ile Gazze Şeridi arasındaki ayrımı derinleştirmeye çalışan her türden programı reddediyoruz. Ayrımı derinleştiren her iki tarafın adımlarının durdurulmasını ve redde tabi tutulmasını talep ediyoruz ve Filistin halkıyla mevcut politik güçlerin birleşik bir ulusal vizyon ve stratejiye dair anlaşma üzerinden birleşmesini istiyoruz. Bu, düşmanın askerî gücüne ve kudretine karşı koyma noktasında Filistin halkının elindeki tüm imkânların birleşip artırılmasının sağlanması noktasında çok büyük önem arz eden bir husustur. Bu da, demokrasi, çoğulculuk, birlikte karar alma ve geleceği tayin temelinde ulusal birliğin yeniden tesis edilmesi için halkımızın tarihindeki olumsuzluklarla yüklü bu dönemi ve bölünmeyi sonlandırma zorunluluğunu bir kez daha gündeme taşımaktadır.
- Filistin davasının tasfiye edilmesini, Siyonist yapının ve Arap halklarının onunla ilişkilerinin normalleştirilmesini amaçlayan “mükemmel anlaşma” veya her türden bölgesel çözüme karşı çıktığımızı ve itiraz ettiğimizi vurguluyoruz. Arap coğrafyasındaki tüm ulusal kurtuluş güçlerine bu türden çözümlere ve anlaşmalara karşı çıkıp onlara direnmeleri, Filistin halkının haklarını ve davasını Arapların ana davası olarak savunmaları çağrısında bulunuyoruz.
- Filistin Yönetimi’nin işgalci güçle güvenlik koordinasyonu kurması dâhil, Siyonist düşmanla yapılan tüm politik, ekonomik ve güvenlikle alakalı anlaşmaları, müzakere ve uzlaşma yolunda ilerlemeyi açıktan redde tabi tuttuğumuzu ifade ediyoruz. Zaten kanıtlandığı biçimiyle, bu yaklaşıma bel bağlamak, hatadan başka bir sonuç vermeyecektir. Bu yaklaşıma dönük itirazımızı destekleyecek bir yaklaşım dâhilinde, özgürlük, geri dönüş, bağımsızlık ve ulusal kurtuluş için verilen mücadeleye bağlı olduğumuzu dile getiriyoruz. Bu bağlamda, ABD ve İsrail’in ihtiyaç duyduğu, Filistinlilerin tavizlerde bulunmasını öngören adımlar için kılıf görevi görmeyi amaçlayan, Arapların ABD himayesinde katılacağı çift taraflı müzakere masasına bir kez daha geri dönülmesine karşı çıktığımızı tekrar ifade ediyoruz. Böylesi bir uzlaşmaya varılması önünde duran her türden engelin aşılmasını amaçlayan, Trump, Netanyahu ve Ebu Mazen’in önerdiği üçüncü yolu esas alan toplantıya Filistinlilerin katılmasını istemiyoruz.
- Çeşitli biçimlerde süresiz açlık grevi yürüten tutsaklara desteğimizi iletiyoruz. Tutsakların taleplerine işgalci gücün cevap vermesi için ülke içerisinde, bölgede ve uluslararası planda bir dizi çalışma yürütülmeli, tutsaklara hürriyetin ve bağımsızlığın tutsağı olarak muamele edilmelidir.
- Filistin halkı ve onun ulusal kurtuluş hareketi, bugün parçalanma ve bölünme tehlikesiyle baş başa kalmış olan Arap milleti ve ilerici ulusal hareketin ayrılmaz parçasıdır. Bugün ana çelişki, Araplarla Siyonistler arasındadır. Arapların Siyonistlere karşı verdiği mücadelede Filistin halkı en ön cephededir.
- Filistin halkının haklar için verdiği mücadele konusunda tüm dünya genelinde halklar ve kurumların verdiği destek giderek artmaktadır. Bu destek, Siyonist düşmana karşı ekonomik, akademik ve kültürel boykot üzerinden dil bulmaktadır. Sömürgeci işgalin devam eden varlığını kuşatmak ve mahkûm etmek için yeni alanlar açacak çalışmalar yürütmek zorunludur.
Yaşasın kurtuluş ve geri dönüş yolunda ilerleyen Filistin halkının mücadelesi!
Zafer şehidlerindir; selam tutsaklara, tutsakların hürriyetine!
[İştiraki’den alınmıştır.]