İşgalin, bölünmüşlüğün ve COVID-19’un pençesinde Gazze: Topyekûn çöküşle yüzleşmek – Ali Abdel-Vahab

Gazzeli Filistinliler, hem işgal rejiminin sistematik ayrımcılığıyla hem de Filistin Yönetimi ve Hamas’ın uyguladığı ayrımcı politikalarla karşı karşıyalar. Pandemi, Siyonist “böl ve yönet” ilkesini yeniden tahkim ederken Filistin liderliğindeki bölünmüşlük de parçalanmışlığı, anomiyi ve toplumsal kırılganlığı iyice sağlamlaştırdı. COVID-19 salgınının sonuçları üç değişkenin (işgal, bölünmüşlük, pandemi) Gazzeli Filistinlilerin sahip olduğu tarihsel bellek ve ulusal kimlikle toplum içinde deneyimledikleriyle; bir anlık huzur elde edebilmek amacıyla, tecrübe ettikleri daimi belirsizliğin sınırları dahilinde yaratabildikleri arasında sıkıştığı ikiliği işlemekteki rolünü ortaya çıkardı

Fotoğraf: Ashraf Amra

Gazze, Filistin’in diğer kısımlarından her zaman için farklıydı. Gazze’nin şimdiki tekilliğiyse çöküşünü hızlandıran üç ana unsurun pençesinde bulunmasından kaynaklanıyor: İsrail işgali, Filistin liderliğindeki bölünmüşlük ve COVID-19 salgını. Bu gerçeklik, bu unsurların Gazze’de toplumsal çöküşü hızlandıran rolüne ve Gazze’de yaşayan Filistinlilerin direnç ve metanet erdemlerinde yaşadıkları değişikliklere dair sosyo-politik soruları gündeme getiriyor.

Gazze halkının hayatta kalma ve gündelik hayatlarında istikrar sağlama çabalarına rağmen işgalin sonuçları, siyasi bölünmüşlük ve salgın, o sebatın temellerini tahrip ediyor. Filistinliler hayatta kalabilmek için kendilerini rüyalarla avunan hayali topluluklarda yaşamaya iten toplumsal kırılganlıktan, belirsizlikten ve kargaşadan gerçekten mustaripler.

Bu yorum yazısı Gazze’nin gerçekliğini üç ana değişkenin ışığında açıklıyor. Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü, “Yaşamak İstiyoruz” Hareketi ve sosyal medyadaki diğer inisiyatifler gibi toplumsal hareketleri de içine alarak Gazze sivil toplumunun, eli kulağındaki çöküşe karşı dururken ortaya çıkan dönüşümünü inceliyor ve çocukluğundan beri bu gerçekliği deneyimleyen genç Filistinliler ve aktivistlerle yapılan söyleşileri temel alarak Gazze’nin geleceğine dair görüşlerle sonuca bağlanıyor.

İşgalin ve bölünmüşlüğün arasında Gazze

360 kilometre karelik yüzölçümüne sahip Gazze, tarihsel Filistin topraklarının yüzde 1,3’ünü oluşturuyor. Kilometre kare başına 5600 insanın yaşadığı dünyanın en yoğun bölgesi olan Gazze’nin nüfusu 2020 yılında 1,01 milyon kadın ve 1,04 milyon erkekle toplam 2,05 milyon olarak ölçüldü.

Gazze’de yaşayan Filistinliler on dördüncü yılına giren İsrail ablukası yüzünden kıyamet senaryosunu yaşıyor; aralıklı ve yıkıcı İsrail askeri saldırılarıyla birlikte 2008, 2012 ve 2014 yıllarında yaşanan kanlı savaşlarda 3800 Filistinli katledildi. Üstelik, salgınla beraber işsizlik oranının yüzde 70’i aştığı Gazze’nin ekonomisi ve hayat şartları hiç olmadığı kadar kötü bir durumda.

Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi hedef alan yaptırımları, Gazze’deki fiili hükümetin artan vergilendirmeleri, elektrik ve su krizleri üzerine gıda güvencesinin olmaması gibi bütün bu etmenler Gazze’de yatırımların ve satın alma gücünün düşmesine sebep oldu ve yoksulluk oranı yüzde 53’ü aştı. Bu göstergeler, İsrail işgalinin ve sosyo-politik gelişimi baltalayan Hamas ve Filistin Yönetimi arasındaki bölünmüşlüğün Gazze’ye verdiği zararı yansıtıyor. Bu gerçeklik, Gazze’nin ufkunda kasvetli bir gelecek, sürekli bir tehlike ve çözülmeye işaret ediyor.

UNICEF ve BM Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu’nun (UNRWA) 2012 yılında “2020’de Gazze: Yaşam olacak mı?” başlığıyla yayımladıkları raporda, Gazze’nin nüfusunun 1,6 milyondan 2.1 milyona çıkacağı ve kilometre kare başına 5800 insanın düşeceği öngörülüyordu.

Rapor elektrik, su ve kanalizasyon temel altyapısıyla belediye ve sosyal hizmetlerin artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini belirtiyordu. Üstüne üstlük ne doğal afetleri ve COVID-19 gibi salgınları ne de 2014’teki vahşi savaşı hesaba katmıştı. Dolayısıyla, Gazze’de çoktandır bir yaşam olmadığını ve Gazze’nin çöküş sonrası döneme girdiğini hiç şüphe duymadan söyleyebilmek için uzman olmak gerekmiyor.

İsrail, Filistinlileri Gazze’ye hapsetmekle kalmadı; onları bütün dünyaya, düşman bir halklarmış gibi göstermeyi başardı. İsrail, Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’ne katılan yüzlerce barışçıl Filistinli göstericiyi öldürdü. Bugün bile, hayati öneme sahip sağlık ekipmanlarının ve Gazze’deki pek çok sektör için can damarı malzemelerin ithalatını kontrol ediyor ve kısıtlıyor. Malların dolaşımı üzerinde ciddi kısıtlamalar uyguluyor ve sonunda, ardı arkası kesilmeyen askeri bombardımanlarla hayati öneme sahip altyapıyı yok etti. Bu maddi kısıtlamalarla yetinmeyen İsrail rejimi, Gazzelilerin hareket özgürlüğünü ellerinden alarak onları bilfiil yok etmeye devam ettiği topraklara etkin bir şekilde hapsetmeye devam ediyor.

Filistin liderliği hususunda Hamas ve Filistin Yönetimi arasında devam eden bölünmüşlük, Gazze sakinleri üzerinde de ciddi sonuçlar doğurdu. Bu iktidar mücadelesinin sonucu, Gazze ve Batı Şeria’daki yönetim kurumlarının birbirinden tamamen ayrılmasıyla tam olarak iki farklı otorite ve hükümetin ortaya çıkması oldu. Bu çerçevede, bölünmüşlük, hizipçi siyaseti yasal olarak kurumsallaştırdı ve Filistin ulusal projesini yıkıma uğrattı. Özgürleşme liderliğinin sahiden de bir inandırıcılığı kalmadı ve mücadelenin etkililiği ve işe yararlığı konusunda Filistinlilerin güvenini kaybetti – özellikle de Gazzeli Filistinliler nezdinde. Sonuçta, liderliğin iki otoriter kamp arasındaki bölünmüşlüğü siyasi özgürlükleri ve siyasi, sivil, ekonomik, toplumsal ve kültürel hakları aşındırdı.

COVID-19 salgınında Gazze

Gazze Sağlık Bakanlığı, 22 Mart 2020 günü Pakistan’dan dönen iki yolcunun ilk vakalar olarak tespit edildiklerini duyurdu. Sonrasında hükümet pazarları, salonları, camileri, restoranları, kafeleri ve çok fazla sayıda dükkanı kapattı. Bu tarihten yaklaşık iki ay sonra, önlemlerini alan ve fiziksel mesafe kuralı uygulayabilen ticari işletmelerin yeniden açılmasına izin verdi. 2020’nin ağustos ayının sonlarına doğru bakanlık, kaynağının belirlenemediği 4 yeni yerel COVID-19 vakası tespit etti ve akabinde yeni vakalar duyurdu.

İçişleri Bakanlığı, yerel bulaşmaların önüne geçmek amacıyla olağanüstü hal ilanıyla beraber, tüm vilayetleri karantinaya alarak tam kapatma uyguladığı 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan etti. Bu kısıtlamalar, İsrail saldırılarının artmasını ve elektrik dağıtımında yaşanan keskin düşüşü takiben hafifletti. Önceki kapatmalardan ders çıkaramayan fiili hükümet, özellikle de yevmiyeli işçiler ve onlara yapılacak maddi yardımlar konusunda sınıfta kaldı. Bu yetmezmiş gibi, İsrail rejimi test kiti ithalatının Filistin topraklarına girişini yasakladı.

İlk vakaların tespit edildiği 2020 yılının erken dönemlerinin ardından enfeksiyon sayısı 45 bini aştı. Sivil toplum kuruluşları uzmanı Mahmud Abdul-Hadi, birçok adem-i merkeziyetçi topluluk kampanyasına; sivil toplum kuruluşları, uluslararası örgütler, Hamas bakanlıkları ve Vakfat Ezz Fonu (Onurla Ayakta Kal Fonu) gibi insani yardım hareketlerine rağmen Gazze’de COVID-19 salgınına karşı verilen mücadelenin salgının ilk birkaç ayında ve karantina merkezlerinde yoğunlaştığını söyledi. Abdul-Hadi’nin belirttiğine göre yardımlar mart ayındaki seviyeye kıyasla belirgin şekilde düştü ve vaka artışlarının eşlik ettiği bu süreç, krizi derinleştirip sağlık çalışanlarının kapasitesini ve kriz yönetiminin emeklerini boğarak bugün dahi Gazzelileri olumsuz şekilde etkileyen kapatmalara sebep oldu.

Çöküşün Gazzeli Filistinliler üzerindeki etkisi

Gerçekliğin açık direnişten sivil itaatsizliğe döndüğü Gazze’de, Gazzelilerin hayatta kalmak için başvurdukları yollar üç seçenekte sıkışıyor: Geri çekilmek, teslim olmak ya da yüzleşmek. İnsan, gerçekliğini değiştiremediği ve haklarını geri kazanamadığı zaman geri çekilir; hareket etme araçlarına el koyulduktan sonra da geriye kalan tek seçenek kaçmak olur. Geri çekilmek Gazze’de, özellikle gençler arasında gitmek anlamına geliyor.

Teslim olmak, kişinin, istemeyerek de olsa gerçekliğine ayak uydurması demek oluyor, o kabulleniş ki yenilgi, becerememe ve kendinden şikayetçi olma duygularını vücuda getiriyor. Yenilikçi girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasını takip eden dönüşümlerine bakılırsa, Gazze’de yaşayan Filistinli gençlerin hayat amaçlarını ve yaşama arzularını yitirdikleri söylenebilir.

Yüzleşmeyi seçenlerse, silahlı ya da barışçıl fakat eğitime, kamu hizmetlerine ve yardım aktivitelerine büyük emekler vererek, ellerindeki bütün araçlarla mevcut düzene karşı çıkıyorlar. Bu sebeple de geçici acziyet ve sürekli faaliyet noktaları arasında gidip geliyorlar.

Koronavirüs salgını Gazze’nin ekonomik, siyasal ve toplumsal koşullarını içinden çıkılmaz bir hale getirirken toplumun kırılganlığını da gözler önüne serdi. Gazzeli Filistinliler arasında bireyci eğilimlerle birlikte anksiyete, ne yapacağını bilememe ve belirsizlik yükselişe geçerken; politik ve sosyal katılım düşüşe geçti ve toplumsal değerler çürümeye başladı. Salgın, ayrıca, siyasi bir boşluğa ve karar alma süreçlerinde şeffaflığın yitimine sebep oldu.

İster kurtuluş mücadelesinde olsun ister başka türlü, direnç ve metanet erdemlerine müsaade edecek asli unsurlardan yoksun bırakılarak hakkından gelinen Gazze, bir yaşam emaresi göstermiyor. Neticeyse, toplumsal ve bireysel tecride doğru sürekli bir düşüş şeklinde cereyan ediyor.

Kısacası, Gazze’de yaşayan Filistinliler hayatlarının her saniyesinde vuku bulan toplumsal sefalet, şiddet ve savaşlar tarafından esir alındılar. Eşitsizlikler arttı, hiçbir hakkı kalmayan ötekileştirilmiş ve dezavantajlı gruplarsa boşlukta yaşamaya itildi.

Topyekûn çöküşle yüzleşmek

Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü

Gazzeliler, 2018 yılında başlayan ve kimilerinin işgale karşı yeni bir mücadele yöntemi olarak düşündüğü Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’ne iftiharla katıldı. Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’nün örgütleme kademesinin 26 Aralık 2019 günü yürüyüşleri ulusal gerekçelerle kısıtlama kararına rağmen süregelen geniş katılımlı gösteriler, birey ve aile seviyesindeki katılımlarla halkın iradesini yansıttı ve Gazze halkı üzerindeki sonuçları gün gibi ortada duruyor.

Gazze’de yaşayan binlerce Filistinli her hafta cuma günü doğu sınırına, 1948 yılından beri işgal altında tutulan Filistin topraklarına doğru yürüyerek bedenleriyle geri dönüş haklarını temsil ettiler ve vatanlarına dönecekleri o günün hayalini kurdular. Hepsinden önemlisi, Gazze nüfusunun en az yüzde 70’ini, 1948 yılında İsrail tarafından işgal edilen topraklarından edilen Filistinliler oluşturuyor. Yani Gazzeliler her cuma günü gerçekten de evlerine dönmek için yürüdü.

Parti aidiyeti olmayan, barışçıl, kapsayıcı ve adem-i merkeziyetçi nitelikteki gösteriler, işgal güçleriyle doğrudan çatışmaya girmeden haklarını geri kazanmak isteyen Filistinlilerin arzusuna binaen kurulmuştu. Ama işgal rejimi bunun gerçek olmadığı konusunda ısrarcıydı. 2018 ve 2019 yıllarında gerçekleştirilen yürüyüşlerde 46’sı çocuk 214 Filistinli katledildi. 8 bin 800’ü çocuk olmak üzere 36 binden fazla Filistinli yaralandı ve yaralananların çoğunluğu hâlâ rehabilitasyon bakımına muhtaç yaşıyor.

Bir başka taraftan bu yürüyüşler, bir mücadele aracı olmaktan çıkıp İsrail’in göstericilere saldırmak için bahane ettiği “ablukayı kır” sloganının ortaya çıkmasıyla siyasi pazarlık aracına dönüştü. Ek olarak, bu durum Fetih ve Demokratik Cephe gibi belli siyasi güçleri eylemlerden çekilmeye itti çünkü hedefleri değişmişti.

İsrail ve Filistinli fraksiyonlar arasındaki tansiyonu düşürmek için İsrail’le habersiz görüşmelere oturan Hamas, siyaseten bu eylemlerden faydalandı. Katar elçisi Muhammed el-Emadi de, İsrail’in onayıyla, 9 Kasım 2018 günü yanında Hamas çalışanlarının maaşlarının ödenmesi için getirdiği 15 milyon dolarlık Katar hibesiyle eylemcilerin doğu Gazze’deki kampını ziyaret etti. Bir sonraki gün, Gazze’deki elektrik santrali için yakıt teminine yeniden başlandı.

Gazzeli Filistinliler Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’nün, haklarını geri almak için bir araç olarak kullanılması ve işgalcilerle pazarlığa oturmaktan kaçınmak amacıyla bölünmüşlüğe son vererek bir siyasi uzlaşıya varacakları konusunda liderliğe güveniyorlardı. Ancak çok zaman geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. Hamas’ın eylemci kitlelere yönelik tavrı ulusal kimlik hassasiyetinin ve geri dönüş hakkına dayanak olan değerlerin yitimini temsil ediyordu.

“Yaşamak İstiyoruz” Hareketi

Gazzeliler hayat koşulları ve mevcut düzenden yaka silkerek büyüdüler ve artık direnişten sivil itaatsizlik ve isyana geçtiler. 14 Mart 2019 günü bu atmosferde ortaya çıkan “Yaşamak İstiyoruz(bedna n’iiş) Hareketi, Gazze halkını eylem yapmak için sokağa çıkmaya teşvik etti. Hareket, destekçilerine eyleme gelirken sembolik olarak tencere ve tavalarıyla gelmelerini söyledi, ancak aile mensuplarını, gazetecileri ve insan hakları savunucularını tutuklayan Hamas güvenlik güçlerinin şiddetiyle şaşkına döndüler. Hamas da maaş krizi ve Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye uyguladığı yaptırımları protesto etme bahanesiyle aynı zamana denk gelen gösteriler örgütlüyordu.

Harekete dahil olan aktivistler, sorgulamalar sırasında şok olduklarını söyledi çünkü Hamas güvenlik güçleri sorgulama sırasında kendilerine “hainlik” ithamında bulunmuştu ve “Yaşamak İstiyoruz” hareketinin “direnişe karşı çalıştığını” iddia etmişti. Ama göstericiler işsizliğe, artan fiyatlara ve vergilere isyan ediyorlardı. Filistin Yönetimi’nin tarafında değillerdi ya da Hamas’ı protesto etmiyorlardı; kendileri için oradaydılar.

Hamas’ın harekete karşı verdiği bu tepki, Gazze’de toplumsal özgürlüğü hedef alan devasa baskının ve hayat şartlarında iyileşme isteyenleri “direniş karşıtı işbirlikçiler” olarak karalayan bir siyasi iktidarın varlığının kanıtı oldu. Öyle ki, Gazze’de ihanet gibi çok ciddi bir suçlama, davaları askeri mahkemeye taşımak için temel bir zemin hazırlıyor ve burada görülen davalarda davalı kendisini neyin beklediğini bilmediği zorlu bir süreçle karşı karşıya kalıyor.

Tepkiler, Gazze’deki güvenlik aygıtının ve Hamas’ın vatandaşları koruduğu iddiasıyla meşrulaştırılan totaliter iktidarının bir krizde olduğuna işaret ediyor. Bu da, direnişi belli bir örgütün tekeline almaya çalışıp politize etmesiyle, sahiden de, Gazze’deki metaneti tahrip ediyor.

Sosyal medyaya taşımak

Dünyanın geri kalanında olduğu gibi Gazze’de yaşayan Filistinliler de mimler (meme) ve şakalar şeklinde yaptıkları siyasi paylaşımlar dahil olmak üzere Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformlarında bilgi paylaşımında bulunuyorlar. Kendine has bir toplumsal seferberliği haiz ve parti bağlılıklarından uzak durulabilen sanal uzamı, pek çok insan için kendiliğinden gelişen bir eleştiri alanı olarak düşünebiliriz.

İfade özgürlüğü hakkı üzerindeki artan baskıları hesaba katarsak, sosyal medya platformları Gazzeliler için farklı kanallardaki siyasi otoriteleri eleştirebilmelerini sağlayan bir kamusal kınama aracı haline dönüştü. Kamusal kınama sayesinde Gazzeliler, kadına yönelik aile içi şiddet ve vatandaşlara yönelik siyasi ve toplumsal zorbalık gibi önemli konularda hem öfkesini ifade edebiliyor hem de farkındalık yaratabiliyor.

Gazze’deki Filistinli aktivistler yakın zamanlarda, Filistin hücresel iletişim şirketi Cavval’ın, özellikle de abluka altında tutulan Gazze’deki hayat şartları göz önüne alındığında belirginleşen yüksek fiyatlarına karşı “Kahrolsun Cavval” (Down With Jawwal) başlığıyla bir kampanya başlattı. Çevrimiçi aktivizm formel bağışıklıktan ziyade toplumsal bir bağışıklık sağlar, halkın dilinden konuşur ve ötekileştirilen toplulukların doğru bir temsilini yaratır. Böylelikle de toplumun yapısal dengesini iyileştirerek toplumda tüm kesimlerin görünürlük kazanmasını sağlar ve bireyci eğilimleri en aza indirger.

Sokaktaki toplumsal aktivizm kesintiye uğrayıp baskıdan kaçabilmenin tek yolu olarak çevrimiçi platformlara taşındıysa da sosyal medyadaki aktivizm mücadelesi nadiren güçlü ve etkilidir ve fiziksel ve maddi mücadelenin yerini almamalıdır, hele ki işgal söz konusuysa.

Siyasi boşluğu ve siyasi değişime duyulan inancın kaybedilmesini müteakip, çevrimiçi eylemler Gazze’de yeni bir dil ve siyasal ifade biçimi yarattı. Ama bununla beraber, siyasal söylemin tüketim kültürü içinde debelendiği, deyim yerindeyse bir dijital pazarı kurumsallaştırdı, ve bu pek çok Gazzeli için asli eylem biçimi oldu. Bu yeni ifade biçimi apatiye ve yaratıcılığın yok olmasına sebebiyet verdi. Tüketim kültürü, gerçekten de hem toplumsal üretkenliğin hem de toplumsal ve gönüllü çalışmanın yerini alarak karşılığında mevcut siyasi bölünmüşlüğün yaratıcılık ve üretkenlik için hasmane bir ortamı beslemeye devam ettiği yolları buluşturdu.

Gazze’nin geleceği üzerine kestirimler

Filistin toplumsal ve sosyal değerlerinin dönüşümünü tartışmak üzere 27 Kasım 2020 günü, 2000 yılından sonra doğan erkek ve kadın katılımcılardan oluşturulan bir tartışma sırasında bir katılımcı şöyle demişti: “Vatan o kadar dar ki bizim hiç şansımız yok.” Öyle ki bu grup, çocukluğu acımasız savaşlarla geçen ve Filistin liderliğindeki bölünmüşlük pekişirken büyüyen bir nesli temsil ediyor. Bu neslin çocukken sahip oldukları bir avuç özgürlük de ellerinden kayıp gidiyor. Yaşadıkları zaman kaotik ve gelecekleri belirsiz çünkü içine doğdukları dünya ağzına kadar engellemelerle, tehlikelerle ve kayıplarla dolu.

Gazzeli Filistinliler, hem işgal rejiminin sistematik ayrımcılığıyla hem de Filistin Yönetimi ve Hamas’ın uyguladığı ayrımcı politikalarla karşı karşıyalar. Pandemi, Siyonist “böl ve yönet” ilkesini yeniden tahkim ederken Filistin liderliğindeki bölünmüşlük de parçalanmışlığı, anomiyi ve toplumsal kırılganlığı iyice sağlamlaştırdı. COVID-19 salgınının sonuçları üç değişkenin (işgal, bölünmüşlük, pandemi) Gazzeli Filistinlilerin sahip olduğu tarihsel bellek ve ulusal kimlikle toplum içinde deneyimledikleriyle; bir anlık huzur elde edebilmek amacıyla, tecrübe ettikleri daimi belirsizliğin sınırları dahilinde yaratabildikleri arasında sıkıştığı ikiliği işlemekteki rolünü ortaya çıkardı.

Hiç kimse Gazze’nin karışıklık ve muğlaklıkla dolup taşan bir geçiş döneminde olduğunu iddia edemez, çünkü Gazze on yıldan uzun bir süredir bu aşamada. İddia edilebilecek tek şey Gazze’nin siyasi bir krizden insani bir krize doğru yol aldığı ve Gazze halkının bütün toplumu ilgilendiren konuları bir kenara atıp yalnızca bireysel çıkarlarını endişe ederek yaş aldığıdır. Böyle bir gelecek, paylaşılan bütün insani değerleri de paramparça edecek ve mücadele, bizzat kurbanların birbirleriyle mücadele etmesi haline dönüşecek.

Gazze’de yaşayan Filistinliler, özellikle de Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’nden sonra, şimdiki neslin belleğinde -çoğunun ana babasında ve büyük ebeveynlerinde de olmadığı gibi- gerçek bir vatan imgesi bulunmasa da hâlâ evlerine ve vatanlarına dönecekleri günün hayalini kuruyor. Tıpkı Filistinli öncü yazar Ghassan Kanafani’nin dediği gibi: “Gerçeğin Filistin’ini arıyorum, yalnızca belleklerde kalanı değil.” Bununla beraber, Gazze’de süregiden çöküş ve travmatizasyonun yanında, burada yaşayan Filistinliler yarını endişe ve korku içinde bekliyor çünkü geçimlerini ve işlerini ellerinde tutamıyorlar. Eve dönme haklarıysa kendileri için sadece hayallerde kalıyor.

[Al-Shabaka’da 14 Ocak 2021 tarihinde yayımlanan İngilizce orijinalinden Gökay Demirel tarafından bdsturkiye.org için çevrilmiştir]