Filistin Ulusal Boykot Komitesi (BNC)
İşgal Altındaki Filistin, 1 Haziran 2011
Filistin Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar Ulusal Komitesi (BNC), Filistin halkının temel hakları için verilen mücadelede eşsiz bir direniş ruhunu, gerçek umudu ve kahramanca inisiyatifi yeniden alevlendiren Filistinlilerin 15 Mayıs’taki kitlesel Nakba anması yürüyüşlerini içtenlikle selamlar. Büyük ölçüde Filistinli mültecilerin öncülüğünde yapılan bu yürüyüşler, kendi kaderini tayin, adalet ve 1948 Nakba’sı sırasında Siyonist milisler ve sonrasında İsrail tarafından etnik temizliğe uğrayan mültecilerin geri dönüşü için verilen Filistin mücadelesini canlandırmıştır.
Bölge çapında yeşeren özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet yönelimli Arap Baharı’nın bizzat kendisi büyük ölçüde İsrail’in yerleşimci sömürgeciliğine, işgaline ve apartheid’ına karşı on yıllardır süren Filistin halk direnişinden ilham aldı. Bu Arap Baharı, korku eşiği yeterince adanmış eylemciler tarafından aşıldıktan sonra ve baskısız, boyun eğmeyen berrak bir gelecek ufku ortaya çıktıktan sonra, yenilmez görünen bütün zalimlerin alaşağı edilebileceğini göstermesinin ardından, bugün de Filistinlilerin kitlesel barışçıl protestolarına ilham kaynağı oluyor.
Filistin gençliğinin Batı Şeria, Gazze, Damun, Yafa, Marun er-Ras (Lübnan) ve Mecde’l- Şems’teki (Suriye) şiddet içermeyen büyük yürüyüşleri, mültecilerin geri dönüş hakkını tekrar Filistin sorununun merkezine yerleştirdi. Şimdiye dek gedik açılamaz olan – gerçek ve hayali – İsrail sınırlarını geçerek Suriye’den işgal altındaki Golan Tepelerine giren genç Filistinli mülteciler, Tunus, Mısır ve diğer yerlerdeki kardeşlerinin yapmış olduğu gibi haklarını geri alma iradesinin İsrail’in beyhude nükleer cephaneliği ve diğer kitle imha silahları da dahil tüm silahlardan üstün olduğunu dünyaya göstermiştir.
Nakba Günü’nde yapılan bu geri dönüş yürüyüşleri, Arap halklarının yayılan devrimleri ve nerede olursa olsun en zalim diktatörlüklerden bazılarını devirme becerilerinden olduğu kadar, işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilmiş İsrail’in yasadışı duvar ve yerleşimlerine karşı süregiden halk direnişi ve en iyimser tahminleri bile aşan zaferler kaydetmekte olan, hızla büyüyen, Filistinlilerin öncülüğündeki küresel BDS hareketinden de güç almaktadır.
Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta Filistinli işçi sendikalarının ve meslek birliklerinin en geniş ittifakıyla BDS İçin Filistin Sendikal Koalisyonu’nun (PTUC-BDS) kurulması, Filistin toplumunun BDS’yi neredeyse oy birliğiyle desteklemekle kalmayıp etkin bir halk direnişi ve sivil direniş stratejisinin bir parçası olarak tüm kesimleriyle BDS taktiklerini günbegün hayata geçirmekte olduğunun en son işaretidir. Yakın zamanda Uluslararası Yahudi Anti-Siyonist Ağı, İskoçya Filistin ile Dayanışma Kampanyası, Birleşik Krallık Filistin ile Dayanışma Kampanyası ve diğer ortakların eşgüdümündeki bir BDS Kampanyası olan Stop The JNF (Yahudi Ulusal Fonu’nu Durdurun!”) kampanyası, Britanya Başbakanı David Cameron’un bu ırkçı örgütteki fahri üyeliğini geri çekmesi için uygulanan baskıda kilit bir rol oynadı.
Alman devleti tarafından işletilen Deutsche Bahn demiryolu şirketinin İsrail’in Tel Aviv ve Kudüs’ü birbirine bağlayan yasadışı A1 demiryolu projesinden çekilmesinin etkisi de ne kadar vurgulansa azdır.
İsrail’in Kudüs çevresindeki yerleşimlerini şehre bağlayan yasadışı hafif raylı sistem projesine bulaşan Fransız şirketi Veolia’nın milyarlarca dolarlık ihale kayıplarının sürmesi de uluslararası şirketlere İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerine ortak olmanın ve bundan kâr sağlamanın etik dışı ve sosyal açıdan sorumsuzca olduğu gibi mali açıdan da onlara pahalıya patlayabileceğine dair canlı bir hatırlatmadır.
Johannesburg Üniversitesi’nin İsrail’in Ben Gurion Üniversitesi’nin insan hakları ihlallerindeki suç ortaklığı nedeniyle bu üniversite ile bağlarını koparması da bir tabuyu yıkmış ve BDS hareketine şimdiye kadarki en somut akademik boykot zaferini kazandırmıştır.
İsrail’i boykot eden sanatçıların ve müzik gruplarının saflarının kalabalıklaşması da hareket için cesaretlendirici olmaktadır. Kısacası BDS yeni ufuklara erişiyor ve İsrailli bakan Ehud Barak’ın İsrail üzerindeki baskının “bir dağ buzulu gibi tüm taraflardan” çarpmakla tehdit ettiği uyarısının açıkça gösterdiği üzere, İsrail kurulu düzeninde ciddi telaşa yol açıyor.
Bu Eylül, her objektif standarda göre topyekûn başarısız kaldığı yaygın kabul gören İsrail-Filistin “barış süreci”nin başlamasının 20. yıldönümüdür. Bu göz boyayıcı süreç, İsrail’in Filistin topraklarını yoğun bir şekilde sömürgeleştirmesi, Filistinlilerin temel haklarını sürekli çiğnemesi ve Filistinlilerin yavaş yavaş etnik temizliğe uğraması için bir kılıf olurken, aynı zamanda sahte bir barışma izlenimi verdi. Bu bağlamda BNC, Filistinlilerin devlet kurma ve İsrail işgalinden kurtulma hakkına kavuşması zamanının çoktan geldiğinin ve İsrail yayılmacılığını körü körüne savunan ABD “diplomasisinin” elinde artık rehin tutulmaması gerektiğinin dünya genelindeki devletlerin büyük bir çoğunluğu tarafından tanınmasını selamlar. Ancak Filistin devletinin tanınmasının, İsrail’in işgal ve sömürge idaresine gerçekten son verebilmek için kendi başına yeterli olmadığı açıktır. Bu tanınma, Ne BM’nin apartheid tanımına uyan İsrail’in on yıllardır sürdürdüğü yasallaşmış ırk ayrımcılığı sistemine son verecektir ne de şiddet kullanılarak köklerinden koparılmış ve sürgüne yollanmış milyonlarca Filistinli mültecinin yurtlarına dönmesine olanak verecektir.
Diplomatik tanıma, sadece işgal altındaki Filistinlileri değil, aynı zamanda Filistin halkının çoğunluğunu oluşturan sürgündeki mültecileri ve İsrail’in ayrıma uğrayan vatandaşlarını da temsil eden demokratikleştirilmiş ve kapsayıcı bir FKÖ tarafından temsil edilen tüm Filistin halkının devredilemez kendi kaderini tayin hakkının korunması sonucunu vermelidir. Bu tanıma, sembolik olmanın ötesine geçmek için İsrail’in uluslararası hukuk uyarınca yükümlülüklerine tümüyle uymasını sağlamak amacıyla İsrail’e karşı etkin ve sürekli yaptırımların başlangıcı olmalıdır. Güney Afrika’da apartheid’a son verme mücadelesinde olduğu kadar, Arap bölgesinde özgürlük ve adalet için verilen güncel mücadelelerde görüldüğü gibi, dünya hükümetleri açıkça yasadışı ve ahlak dışı olan bir zulüm rejiminin aleyhinde ahlaki gerekçelerle tutum almıyorlar, ekonomik çıkarlar ve hegemonik güç dinamikleri değerlendirmelerinde daha ağır basıyor. Nitekim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu‘nun ABD Kongresi önündeki militan ve savaş çığırtkanı konuşması, son olarak ABD Başkanı Barack Obama‘nın İsrail’in iradesine alçaltıcı biçimde boyun eğmesiyle birleşince Washington’un bölgemizde adil bir barışın inşasına katkıda bulunabileceği veya bu yönde bir isteği olduğuna dair halen umut besleyenlere, bunun kuruntudan ibaret olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermiştir.
Güney Afrika’dan çıkarılan temel ders, dünya hükümetlerinin İsrail’in vahim ve insan hakları ve uluslararası hukuk ihlalleri ile suç ortaklığına son vermeleri için sosyal hareketler ve sivil toplumun diğer birleşenleri tarafından kitlesel, iyi örgütlenmiş taban basıncı ile onları bunu yapmaya zorlanmaları gerektiğidir. Bu bağlamda BDS, kendi kaderini tayin, özgürlük, adalet ve eşitlik mücadelemizde Filistin halkı ile enternasyonal dayanışmanın en tesirli ve gelecek vaat eden stratejisi olduğunu kanıtlamıştır.
Yukarıdakilerin ışığında ve “Arap Baharı”nı meydana getiren halkın iradesi ve kudretinden aldığı ilhamla BNC, vicdan sahibi insanları ve enternasyonal dayanışma gruplarını Eylül’den önce ve sonra ABD’de ve en güçlü ülkelerin diğerlerinde kitlesel bir BDS hareketi inşa etmeye çağırır. Eylül’de BM’de alınacak Filistin devletini şu ya da bu biçimde diplomatik olarak tanıma kararının, İsrail’i ve onun suç ortaklarını daha da tecrit ederek İsrail’in işgal, sömürgecilik ve apartheid’ının bedelini ağırlaştırmasını ve Filistin halkının haklarını ilerletmesini ancak böyle bir kitle hareketi sağlayabilir. Özellikle ABD’de, seçilmiş yöneticileri Amerikan ve diğer halkların çıkarları ile doğrudan çatışma içinde olan İsrail’in sömürgeci ve saldırgan gündemine hizmet eden Siyonist bir lobiye değil, halka hesap vermekle sorumlu tutabilecek kitlesel bir dayanışma hareketi, adalet temelinde kapsamlı ve sürdürülebilir bir barış için tek umuttur.
BDS Türkiye tarafından çevrilmiştir.
bdsturkiye.org