Son aylarda medyanın dikkati, İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşimlerinin genişlemesine karşılık olarak mayalanmakta olan bir üçüncü Filistin intifadasına odaklanırken, El-Şebeke siyaset danışmanı Ömer Barguti, işgal altındaki Filistin topraklarından kaynaklanan çok daha yaygın, şiddete dayanmayan taban hareketinin inşa edilmekte ve dünya genelinde yayılmakta olduğunu savunuyor. Barguti, Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketinin oluşumunu ve evrimini, hareketin (çözüm temelli yaklaşıma karşıt olarak) hak temelli yaklaşımı, kolektif liderliği, vicdan sahibi İsraillilere çağrısı ve konuya özel stratejiler geliştirmesiyle birlikte değerlendiriyor.
BDS’nin Tetikleyicisi
Filistinlilerin Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) kampanyasının potansiyelini, bu halkın haklarının yalnızca dostları değil, düşmanları da anlıyor. Mayıs 2009’da AIPAC’ın (ABD’deki en önemli Siyonist lobi gruplarından biri – Ç.N.) politika konferansında, İcra Direktörü Howard Kohr, BDS’nin Amerikan ana akımına ulaşarak İsrail’den vazgeçilmesine zemin oluşturduğu uyarısında bulundu.[1]
Kohr, “Bu kampanya, İsrail’in dostlarından gördüğü muameleyi dönüştürecek bir politika değişikliğine yönelik bilinçli bir kampanya, yani bu devletin desteği değil hor görüyü, korunmayı değil temel tabiatını değiştirmesi için baskıyı hak eden bir devlet yerine koyulmasına yönelik,” diye ekledi.
BDS gerçekten de İsrail’in “temel tabiat”ına karşı çıkıyor. Filistin sivil toplumunun, Siyonist yerleşimci sömürgeciliğe karşı yaklaşık bir asırlık bir sivil direnişten temel alan, İsrail’e karşı BDS Kampanyası, 9 Temmuz 2005’te başlatıldı[2] ve İsrail’in, Filistin’in yerli halkına uyguladığı işgal, mülksüzleştirme ve apartheid’a karşı, direnişin nitelik olarak yeni bir evresini getirdi.[3]
Filistin’deki liderliğinin yön verdiği Filistin BDS Çağrısı üzerine gelişen küresel kampanya, son birkaç yıldır Batı’da ana akım gündemde kendine önemli bir yer açtı. Küresel BDS kampanyası, Filistin sorununun ele alınışında yeni, hak temelli bir söylem ortaya koyuyor. İsrail, Filistin halkının çoğunluğuna karşı dikkatle planlanıp, sistemli biçimde uygulanan zorla yerinden etme ve mülksüzleştirme politikalarıyla 1948 Nakba’sında kuruldu. O zamandan beri İsrail, Amerika Birleşik Devletler’den ve Batı’nın büyük bölümünden tartışmaya yer bırakmayacak şekilde çifte standart ve istisna muamelesi görüyor. Küresel BDS kampanyası tüm bunları tartışmaya yer bırakmayacak şekilde teşhir ediyor.[4] Filistinliler, İsrail’in 2002 yılında, işgal altındaki Batı Şeria ve mülteci kamplarına şiddet kullanarak egemen olmasının sarsıntısını henüz atlatamamışken Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in sömürgeci Duvarının ve yerleşimlerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu teyit eden 9 Temmuz 2004 tarihli tavsiye kararının Batılı devletler tarafından göz ardı edilmesiyle Batılı resmi güçlerin arasındaki gizli anlaşma, doruğa vardı. Bu durum bir yıl sonraki BDS Çağrısı’nın doğrudan tetikleyicisi oldu.
Hak Temelli Yaklaşım
BDS Çağrısı, Filistin’in yerli halkının üç temel parçasıyla örtüşen temel hakları belirler. BDS’nin bu çağrısı uluslararası hukuka ve evrensel insan hakları ilkelerine dayanarak, İsrail
- Haziran 1967’de işgal ettiği tüm Arap topraklarındaki işgal ve sömürgeleştirmeye son verip Duvar’ı sökene,
- Arap-Filistinli vatandaşlarının tam eşitliği için temel haklarını kabul edene,
- 194 sayılı BM kararında şart koşulduğu üzere Filistinli mültecilerin yurtlarına ve mülklerine geri dönüş haklarına saygı duyarak, koruyup ve teşvik edene
ve uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini tam olarak yerine getirene kadar İsrail’e karşı çeşitli boykot biçimlerini uygulamaya davet eder:
170’in üzerinde Filistinli örgüt, siyasi parti, sendika federasyonu ve kitle hareketi tarafından imzalanan BDS Çağrısı, Filistin halkının vazgeçilemez hakkı olan kendi kaderini tayin hakkını kullanması için asgari gereklerin ancak bu üç temel talebin karşılanmasıyla yerine getirileceğini savunarak Filistin halkının ortak özlemini dile getiriyor.
BDS Çağrısı, Filistinlilerin haklarını İsrail’in mutlak kontrolü altında bir Bantustan elde edilmesine indirgeyen başarısız Filistin resmi politikasını aşma “zeminini oluşturmuştur.”
BDS Çağrısı, sözde liderliğin temel haklarla ilgili ardı arkası gelmeyen tavizlerine karşı Filistin halkının tepkisini temsil ediyor. Demokratik temsil yetkileri olmadığı gibi debdebeli bir güç, sınırlı ekonomik çıkar ve ayrıcalıklar peşinden koşan Filistinli resmi yetkililer, ABD-İsrail tarafından tasarlanan ve yönetilen “barış süreci” yılları boyunca, BM tarafından tanımlandığı şekliyle geri dönüş hakkından fiilen vazgeçti; İsrail’in, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’nın kilit parçalarını işgalini ve sömürgeleştirmesini kabullendiler; İsrail vatandaşı olan 1948 Filistinlilerini özgün Filistin halkı tanımından çıkardılar, böylelikle İsrail apartheid’ını dolaylı olarak meşrulaştırdılar; “her iki tarafın iddiaları” arasında simetri olduğunu kabul ederek ahlaki üstünlük konumunu terk ettiler ve İsrail’in Filistin halkıyla sömürgeci politikalarından kaynaklanan anlaşmazlığını, sadece bazı ihtilaflı topraklar üzerine bir anlaşmazlık gibi tanımlayan halkla ilişkiler kampanyasıyla uyum içinde hareket ettiler.
Herhangi bir siyasi formül reçetesinden uzak duran BDS Çağrısı bunun yerine, her adil ve yasal çözümün yukarıdaki üç temel, indirgenemez hakkı içermesi zorunluluğunda ısrar ediyor. Filistinliler arasında derinleşen bölünmeye karşı dünyanın her yerindeki Filistinlileri birleştirmekle kalmayıp, başka birçok hareketin yanı sıra Güney Afrika’daki apartheid karşıtı hareket ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yurttaş hakları hareketi tarafından da benimsenen evrensel özgürlük, adalet ve eşit haklar ilkelerini anımsatarak uluslararası sivil topluma sesleniyor.
BDS hareketi böylece, İsrail’i ve onun iyi finanse edilen lobi gruplarını bir savaş alanına sürükledi, bu, Filistinlilerin kendi kaderini tayin, adalet, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin ahlaki açıklığının, İsrail’in askeri gücünü ve mali hünerini dengelediği – hatta ona baskın geldiği – muharebe alanıdır.
Filistinlilerin Kolektif Önderliği ve Başvuru Odağı
2008 yılında Filistin BDS Ulusal Komitesi’nin (BNC) kurulması, küresel BDS hareketi için birleşik bir Filistin referansı ve yol gösterici güç yarattı. BNC, Filistin halkının üç ayrılmaz parçasını – Filistinli mülteciler, işgal altındaki Batı Şeria (Kudüs dahil) ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinliler ve Filistinli İsrail vatandaşları –önde gelen temsilcileri olan Filistinli siyasi partilerin, sendikaların, koalisyonların ve ağların geniş bir birliğidir.[5]
BDS Çağrısı’nın genellikle gözden kaçan önemli bir unsuru, sömürgecilik karşıtı, ırkçılık karşıtı – yani anti Siyonist – olan İsrailliler tarafından, İsrail’in cezadan muaf olmasına ve apartheid’a son verme konusunda oynayabileceği ve oynaması gereken önemli rolün farkında olarak, vicdan sahibi İsraillilere Çağrıyı desteklemeleri için yapılan açık davettir.
Hızla büyüyen, BDS destekçisi ilkeli Yahudi – İsrailli bir grup, bu Filistin referansını bütünüyle kabul ediyor.[6] Diğer taraftan, bazı Siyonist “sol” sesler, son zamanlarda BDS hareketi Batılı ana akım gündemde somut etkilere sahip olmaya başlayınca kendi “BDS” versiyonlarını sunuyor. Çeşitli durumlarda bu sesler, kendilerini alternatif, İsrail merkezli bir referans olarak yansıtmak için Filistin BDS Çağrısı’nı ve küresel hareket için referans olarak liderliğini göz ardı ediyor ya da baltalıyorlar. Bunların nihai hedefleri açık: kaybettiklerini, dayanaksız temsiliyetlerini, kendi kendilerine tanıdıkları Filistinliler adına konuşma hakkını kurtarmak; Filistinlilerin haklarını “tüm haklar” paradigmasından vazgeçerek “işgalin sona ermesi” ile kısıtlayarak, İsrail’in apartheid sistemine ve mültecilerin hakklarını inkâr etmesine yönelik her karşı çıkışın önüne geçmek; dayanışma girişimlerini, kendi seçici ve ideolojik güdülü gündemlerine sığacak şekilde sınırlamak.
Güney Afrika apartheid’ına karşı mücadelede olduğu gibi, gerçek dayanışma hareketleri, pasif objeler değil, istekleri ve hakları kadar bunları gerçekleştirecek stratejilerini de ortaya koyan aktif, rasyonel özneler olan mazlumların öncülüğünü tanıyor ve izliyorlar.[7]
Ahlaki Tutarlılık ve Bağlama Özgü Stratejiler
BDS Çağrısı, özellikle 2001 yılında Durban şehrinde gerçekleştirilen Irkçılığa Karşı BM Konferansı’ndan beri İsrail’in boykot edilmesini ve/veya yatırımların geri çekilmesini amaçlayan Filistinli birçok uluslararası girişimin oluşturduğu zeminde yükselmektedir. Küresel BDS hareketinin ağır basan ilkeleri, ahlaki tutarlılık ve evrensel insan haklarına bağlılıktır. İşlevsel olarak BDS, üç temel prensibe dayanır: güncel duruma duyarlılık, aşamalı ilerleme ve sürdürülebilirlik. Hareket, her ülkedeki vicdanlı akademisyenler, entelektüeller, insan hakları eylemcileri ve sivil toplum örgütlerinin, BDS’nin en etkin biçimde nasıl uygulanacağını, kendi özel şartlarını, siyasi gerçeklerini, kısıtlarını ve potansiyellerini dikkate alarak en iyi kendilerinin bileceğini kabul eder.
Kasım 2008’de BDS’yi destekleyen Filistinli, Avrupalı ve İsrailli onlarca ilerici örgütün katılımıyla Bask Ülkesi’nin (İspanya) Bilbao şehrinde yapılan bir sivil toplum forumunda çeşitli BDS önerileri kabul edildi.[8] BDS hareketinin 2005 yılında başlamasından beri yaşanan kolektif deneyimi yansıtan aşağıdaki kampanya öncelikleri bu önerilerden bazılarını içermektedir:
- İsrail, uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini tam olarak yerine getirene kadar tüm İsrail mallarına ve hizmetlerine genel bir boykotun teşvik edilmesi.[9]
- İsrail’in işgal ve apartheid rejimini sürdürmesinde suç ortaklığı yapan tüm İsrailli akademi, kültür ve turizm kurumlarının boykot edilmesinin teşviki.[10] Bu, akademisyenler, sanatçılar ve kültür emekçilerinin, bu kurumların adaletsizliğin ve sömürgeci baskının sürmesinde oynadıkları rol hakkında bilinçlendirilmesini gerektirir.
- Sendikaların, inanç temelli kuruluşların, yerel meclislerin, ulusal emekli sandıklarının ve başka kuruluşların İsrail’in hisse senetlerine ve onun, uluslararası hukuk ile Filistinlilerin haklarını ihlal etmesinden kâr sağlayan, herhangi bir biçimde bu ihlallere suç ortağı olan tüm şirket, banka ve diğer finans kurumlarının hisse senetlerine yaptıkları yatırımlardan vazgeçerek etik yatırım ilkelerini hayata geçirmeleri. Önde gelen Filistinli Hıristiyan isimler geçenlerde “A Moment of Truth” (“Bir Hakikat Anı”) başlıklı bir çağrı yayımladı. Kairos Palestine (Filistin’in Hakikat Anı) adlı grup tarafından yayımlanan belgede bütün dünyadaki kiliselere, BDS’yi “hakikate dair bir söz söyleme, hakikate ait bir tavır takınma” ve “bir adalet, barış ve güvenlik aracı olarak” açıkça kullanma çağrısında bulunuluyor.[11]
- Uluslararası hukuk ve insan hakları ihlallerine dahil olan, ister İsrailli ister uluslararası şirketlerden yatırımların çekilmesi ve/veya bu şirketlerin ürünlerine gerçekçi bir boykot uygulanmasını teşvik etmek; örneğin Elbit Systems, BAE, Veolia, Alstom, Eden Springs, Agrexco-Carmel, Ahava, Lev Leviev Diamonds, Motorola, Caterpillar, vb.
- Kutsal topraklara zıyaretlerde Filistin otelleri, lokantaları, ulaşım ve rehberlik hizmetlerinin vb. kâr sağlayacağı, İsrail’i, İsrail havayolu şirketini ve apartheid kurumlarını hac yolculuklarından sağladıkları yüksek kârlardan yoksun bırakacak şekilde, etik hac yolculuğunun desteklenmesi.
- Yahudi Ulusal Fonu’nun (JNF) dışlanması ve şu anda birçok Batı ülkesinde yararlandığı vergiden muaf, hayır kurumu statüsünü engellemek için kamuoyu baskısı oluşturmak.
- Özellikle insan hakları alanında “ağır ahlaki kusur”u olan şirketlerin kamu sözleşmelerinden dışlanmasını gerektiren ulusal ve uluslararası yasaları uygulamaları için yerel meclisler ve bölgesel hükümetler nezdinde lobi yapmak.
- Uluslararası Af Örgütü’nün, “çatışmanın” tüm taraflarına acilen bir silah ambargosu uygulanması yönündeki çağrısına kulak vermeleri için, kamu yetkilileri ve siyasi partilere etkin bir baskı uygulamak.[12]
- Uluslararası hukuku ve Filistinlilerin haklarını ihlalinden dolayı İsrail ile tüm serbest ticaret ve diğer imtiyazlı ticaret anlaşmalarının hemen askıya alınmasını istemek.[13]
- İsrail’in savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar için hesap vermesi için BM İnsan Hakları Konseyi tarafından kabul edilen ve BM Genel Kurulu tarafından ve hemen hemen tüm önemli uluslararası insan hakları örgütleri tarafından desteklenen Goldstone Raporu’ndaki tavsiyelerin hiç koşulsuz hemen uygulanması için baskı uygulamak.
Küresel BDS kampanyası İsrail’in uyguladığı baskıya karşı cephe açarken, ona, benzer suçlar işleyen, benzer uluslararası hukuk ihlalleri gerçekleştiren başka herhangi bir devletten daha yüksek ya da daha aşağı standartlarla davranılmasını istemiyor. İsrail ille de dünyanın en utanç verici suçlusu olmasa bile, suçlarını sürdürdüğü halde, devamlı olarak, Batı “demokrasileri” kulübünün fahri üyesi işlemi gören tek suçludur. Bu şikeyi gizleyecek bir sis perdesi olarak sinik -ve yersiz- biçimde Holokost’a başvurulmaktadır. Bugün yararlandığı adeta benzersiz ayrıcalıklı tutulma ve dokunulmazlık hali, İsrail’in uluslararası hukuka metelik vermeksizin ya da bu hukuku ihlal etmenin cezai karşılıklarını umursamaksızın Filistin’in yerli halkına yönelik apartheid, etnik temizlik ve ağır çekim bir soykırım sürdürmesine olanak sağlıyor. Geçenlerde bazı ilerici Yahudi aydınlarının belirttiği gibi, “Bir Daha Asla!” daima “Bir Daha Asla Hiç Kimseye” diye anlaşılmalıdır.[14]
Batı devletlerinin, İsrail’in sömürgeci ve ırkçı tahakkümünün muazzam bir diplomatik, ekonomik, akademik, kültürel ve siyasi destekle -hep Batılı yurttaşlar adına ve Batılı yurttaşların vergileriyle- ayakta tutulmasındaki kıyaslanamayacak suç ortaklıkları nedeniyle, uluslararası hukuk önünde İsrail’e hesap sorulması açısından Batı sivil toplumu benzersiz bir sorumluluk taşıyor. Derin suç ortaklığı, yoğun ahlaki sorumluluk getiriyor. Ayrıca kısmen Filistin Yönetimi de dahil olmak üzere, çeşitli Arap rejimleri de İsrail-ABD gündeminin bölgede hayata geçirilmesine iştirak etmekle birlikte, İsrail’in üç katmanlı zulüm sisteminin sürdürülmesinde onların etkileri Batılı devletlere oranla hayli önemsiz kalıyor.[15]
Suç ortaklığı ve ahlaki yükümlülük bir yana, BDS kampanyasını destekleme ve yaygınlaştırma sorumluluğu aynı zamanda insanlığın çıkar ortaklığından kaynaklanıyor. ABD ve diğer Batı devletleri her yıl milyarlarca dolar harcayarak İsrail’in sonu gelmez savaşlarını ve apartheid sistemini finanse ederken Batı’da milyonlarca çocuk kötü koşullardaki evlerde, yetersiz ya da hiç bulunmayan sağlık sistemiyle, yetersiz eğitimle ve yetişkin olduklarında demokratik siyasi sürece etkin olarak katılmalarını fiilen engelleyen bir sistemle karşı karşıya kalıyor. ABD ve AB’nin önceliklerinin ilerici biçimde değiştirilmesi, bu devletlerin büyük maddi ve insan kaynaklarının, uluslararası alanda savaşlara ve emperyal hegemonyaya değil, evrensel sağlık sistemi, insana yakışır barınma koşulları, eleştirel ve bağlama uygun öğrenmeye yönelik bir eğitim, onurlu iş olanakları ve çevreye verilen ölümcül zararın giderilmesine yatırılması, hem başlı başına Batı halkları için iyi olur hem de bütün dünya -Irak, Afganistan, Pakistan, Latin Amerika, Afrika ve kesinlikle Filistin- için çok büyük bir şeydir.
Küresel BDS hareketi, Filistinlilerin insan hakları için, ilerici, ırkçılık karşıtı, süreklilik içeren, ahlaki ve etkin bir sivil, şiddetsiz direniş biçimi sunuyor. Bu direniş biçimi aynı zamanda tüm insanların özgürlük, eşitlik ve onurlu yaşam haklarını olumlayarak orman kanununa son verme ve onun yerine hukukun üstünlüğünü yükseltme yeteneğine sahip bir uluslararası hareketin güçlenip canlanması için kilit önem taşıyan siyasi katalizörler ve ahlaki tutamaklardan birine hızla dönüşüyor.
Doğrusu, BDS, Filistin halk direnişinin gelmiş geçmiş en güçlü biçimi olduğunu gösterebilir.
[1] http://www.aipac.org/Publications/SpeechesByAIPACLeadership/HowardKohr.p…
[2] http://bdsmovement.net/?q=node/52
[3] İsrail’in apartheid ve sömürgeci sisteminin derinlemesine bir analizi için bknz. BDS Ulusal Komitesi (BNC) tarafından yayınlanan “Apartheid’a, Sömürgeciliğe ve İşgale Karşı Birleştik” başlıklı stratejik tutum belgesi. Ekim 2008: http://bdsmovement.net/files/English-BNC_Position_Paper-Durban_Review.pd…
[4] Filistinlilerin sistematik zorla yerinden edilmeleri hakkında daha fazla bilgi için bkz: Ilan Pappe, The Ethnic Cleansing of Palestine (Filistin’de Etnik Temizlik), Oneworld (Oxford: 2007).
[5] BNC üyeleri arasında Filistin Ulusal ve İslami Güçler Konseyi, Filistinli İşçiler Genel Birliği, Filistin Genel İşçi Sendikaları Federasyonu (PGFTU), Filistin STK’lar Ağı (PNGO), Filistin STK Ulusal Konseyi, Bağımsız Sendikalar Federasyonu, Küresel Filistin Geri Dönüş Hakkı Koalisyonu, İşgal Altındaki Filistin ve Suriye Golan Tepeleri Girişimi, Filistinli Kadınlar Genel Birliği, Filistinli Çiftçiler Birliği, Duvarı Durdurun (Stop The Wall – STW), Halk Direnişi Ulusal Komitesi, Filistin İsrail’e Akademik ve Kültürel Boykot Kampanyası (PACBI), Nakba’yı Anma Ulusal Komitesi, Kudüs’teki Filistinlilerin Haklarını Savunmak için Sivil Koalisyon (CCDPRJ), Kudüs İçin Koalisyon, Filistin Yardım Dernekleri Birliği, Filistin Ekonomik Gözlem, Filistin Mülteci Kampları Gençlik Faaliyet Merkezleri Birliği yer alıyor.
[6]Örneğin bknz: http://boycottisrael.info/ ve http://www.alternativenews.org/
[7] Gazze Özgürlük Yürüyüşü’nün parçası olarak Mısır’ı protesto eden 40’dan fazla ülkeden dayanışma gruplarının temsilcileri tarafından hazırlanan ve desteklenen Kahire Deklarasyonu, ilkeli dayanışmanın seçkin bir örneğidir: http://cairodeclaration.org/
[8] http://www.bdsmovement.net/?q=node/213
[9] Boykotu stratejik olarak “yerleşim ürünleri” ile kısıtlayanlara karşı argümanlar için bkz: http://electronicintifada.net/v2/article9948.shtml
[10] Akademik boykot hakkında daha fazla bilgi için bkz: www.PACBI.org. Ayrıca Alternatif Bilgi Merkezi tarafından basılan yeni bir çalışma, İsrail akademisinin İsrail’in Filistin halkına zulmündeki suç ortaklığının çeşitli yönlerini belgeliyor: http://alternativenews.org/publications/econoccupation/2223-the-economy-…
[11] http://www.kairospalestine.ps/sites/default/Documents/English.pdf
[12] Af Örgütü’nün işgal gücüyle işgal altındaki halk ve halkın direniş hareketi arasında kurduğu ahlak ve hukuk açısından kusurlu denkliğe yönelik geçerli eleştirilerden bağımsız olarak, bu çağrı her şeye rağmen İsrail’le silah ticaretinin ve herhangi bir ülkenin limanlarından ya da hava sahası üzerinden İsrail’e silah sevkiyatının yasaklanmasını içeriyor.
[13] AB -İsrail Ortaklık Anlaşması ve MERCOSUR- İsrail Serbest Ticaret Anlaşması yüksek öncelikli hedeflerdir.
[14] Bu konuda örn. bkz. Naomi Klein’ın geçen yıl Ramallah’ta verdiği bir konferansta sarf ettiği ve Haaretz’te yayımlanan sözleri: Yotam Feldman, Naomi Klein, “Oppose the State Not the People”, Haaretz, 2 Temmuz 2009: http://www.haaretz.com/hasen/spages/1097058.html
[15] Filistin Yönetimi varlığıyla, İsrail iddialarının meşrulaştırılması ve İsrail’in uluslararası hukuk ihlalleri ve savaş suçlarının aklanması için olmazsa olmaz bir rol oynuyor. Filistin Yönetimi’nin tedricen sönümlendirilmesi ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başlıca ulusal ve İslami siyasi partileri kapsayarak bütün Filistin halkının tek temsilcisi olarak yeniden kurulmak üzere aşağıdan yukarıya, demokratik olarak yeniden yapılandırılması, İsrail’i sahip olduğu en değerli şeyden yoksun bırakacak ve Filistin halkına karşı işleyen baskı rejiminin yıkılmasına yardımcı olacaktır.
El-Şebeke (Filistin Siyaset Ağı) Siyasi Bülteni’nde yayımlanmıştır. Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi tarafından çevrilmiştir.
bdsturkiye.org