Kudüs’teki etnik temizlik cezasız kalamaz: İsrail’e boykot, şimdi!

Ev yıkımları, İsrail’in Filistin halkı üzerinde uyguladığı işgal, sömürgeleştirme ve apartheid rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır

22 Temmuz’da İsrail, işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Vadi Humus mahallesinde Filistinlilere karşı 1967’den[1] bugüne kadarki en büyük etnik temizlik suçunu işledi. Şafak vakti başlayan saldırıda İsrail askerleri sadece birkaç saatte Filistinli yüzlerce ailenin evini yıktı. Bu saldırı İsrail Askeri Mahkemesi’nin yıkım kararlarına yetki vermesinin hemen ardından geldi. Diğer 116 evse her an yıkım tehlikesiyle karşı karşıya.

Bu suçun büyüklüğü göründüğüyle sınırlı değil.

Eğer İsrail’in saldırganca ev yıkımları durdurulmazsa sırada bütün Filistin halkları var demektir. Yalnızca Kudüs’teki Filistinlilere ait evlerin en az yüzde 34’ü yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu da yaklaşık 100 bin Filistinlinin zorla yerinden edilmesi demek. Kudüs’ün kenar mahallelerinde yaşayan Filistinli 46 Bedevi topluluğu topraklarından çıkarılma tehlikesine karşı yıllardır mücadele ediyor.

İsrail’in, Kudüs’teki yerli Filistin nüfusuna karşı etnik temizlik ısrarı ve Filistinlileri yasadışı duvar ve yerleşim alanlarından ördüğü Bantustanlara[2] hapsetme çabası ancak ve ancak insanların seferberliğinin gücüyle engellenebilir.

İsrail, Vadi Humus bölgesini yıllar önce anlamsız bir konuma yerleştirmişti. Oslo Anlaşması’nda belirlenen bölgelemeye göre Filistinlilere ait evler A ve B bölgesinde[3] inşa edildi ve dolayısıyla da binaların idari kontrolü Filistin Yönetimi’ne ait. Ancak bu duvar[4] Vadi Humus bölgesini fiilen Kudüs’e katıyor ve onu işgal altındaki Filistin’in geri kalan kısmından tecrit ediyor.

İsrail’in, ilk defa Filistin Yönetimi’nin idaresi altındaki bölgelerde, kendisi de bizzat yasadışı olan apartheid duvarına çok yakın oldukları bahanesiyle gerçekleştirdiği ev yıkımları, Filistinlilerin güvende olabilecekleri bir yer olmadığını açıkça gösteriyor ve hesaba katılan sınırların ancak kendi mahkemelerinin kör baktığı ve uluslararası kamuoyu ve şirketlerin suç ortaklığıyla üstünkörü onaylanmış İsrail ordusu tarafından belirlenebileceği mesajını veriyor.

İsrail, bu son suçu, BM Genel Kurulu’nun Uluslararası Adalet Divanı’nın duvarı yasadışı ilan eden hükmünü ezici çoğunlukla kabul etmesinden tam 15 sene sonra işledi. BM’nin bu kararı tüm devletlere ‘”İsrail’in uluslararası insancıl hukuka riayet etmesini sağlama” yükümlülüğünü hatırlatmıştı.

Ev yıkımları, İsrail’in Filistin halkı üzerinde uyguladığı işgal, sömürgeleştirme ve apartheid rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu rejim kendisini Gazze’deki 2 milyon Filistinli üzerindeki abluka ve durmadan tekrar eden saldırılarla, Filistinli binlerce siyasi ve idari tutsağı hapsetmesiyle, Filistinli mültecilerin haklarını reddetmesiyle, artırarak kurduğu yasadışı yerleşim yerleriyle, ırkçı-apartheid İsrail rejimine anayasal statü bahşeden Yahudi Ulus Devleti kanununun da dahil olduğu uzun listeler halindeki ırkçı yasalarıyla ve daha birçok şekilde açıkça ortaya koyuyor.

Bu rejime, bu rejimin suç işlemesini mümkün kılan kurumlara ve şirketlere karşı en etkili cevabımız BDS’dir (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar). Boykot ve yaptırımlar Güney Afrika’da Apartheid’ın sonlanmasında kararlı bir rol oynadı ve şimdi İsrail’in işgal ve apartheid rejiminin sonlanmasında giderek çok daha etkili olan bir rol üstleniyor.

Hesap verme zorunluluğunu ve Filistinlilerin haklarına saygı gösterilmesini sağlamak için tabanda ördüğümüz çabaları güçlendirmek zorundayız.

Süregiden kampanyalarımızı aşağıdakileri yaprak hızlandıralım ve güçlendirelim:

  • İsrail’le ortak askeri araştırmalar ve güvenlik araştırmaları da dahil olmak üzere, her türlü askeri bağın ve güvenlik bağının kesilmesi için farkındalık yaratılması ve kampanyalar inşa edilmesi,
  • HSBC’nin, makineleri Vadi Humus’taki evleri yıkmada kullanılan Caterpillar’dan yatırımlarını geri çekmesi çağrılarına dahil olunması,
  • HP şirketlerine, İsrail’in Ulusal Nüfus Kayıt Dairesi’ne sunucu sağlama da dahil olmak üzere, İsrail’in insan hakları ihlallerindeki suç ortaklığını sonlandırması için baskı yapma kampanyasına dahil olunması. Kayıt Dairesi, Filistinli İsrail vatandaşlarını ve Kudüs’ün Filistinli sakinlerini temel insan ve yurttaşlık haklarından yoksun bırakan vatandaşlık politikalarını yürütmektedir.
  • Kiliselere, sendikalara ve sosyal güvenlik fonlarına, ev yıkımları ve etnik temizlik suçları da dahil olmak üzere İsrail’in insan hakları ihlallerine dahil olup kurumsal suç işleyen şirketlerden yatırımlarını çekme ve satın almalardan çekilme çağrısında bulunan kampanyaların güçlendirilmesi ve bu yönde kampanyalar oluşturulması. Bu şirketlere Caterpillar, Hyundai Heavy Industries, Volvo ve JCB dahildir.
  • BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne, İsrail’e ve İsrail yanlısı lobi gruplarına baskı yapmak üzere harekete geçme ve İsrail’in yasadışı yerleşim girişimine dahil olan 206 şirketin veri tabanını yayınlama çağrısının yapılması.

Dipnotlar:

[1] 1967 Arap-İsrail savaşı gayrimeşru İsrail devletinin lehine sonuçlanmış ve İsrail Gazze Şeridi’ni, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü, Sina Yarımadası ve Golan Tepelerini işgal etmişti.

[2] Yönetsel araçlar olan Bantustanlar aracılığıyla Apartheid rejimi siyah nüfusu kentsel alanlardan uzak tutuyor, onları Güney Afrika’nın politik sistemine katılmaktan da alıkoyuyordu. Bantustan sınırları içinde yaşayan siyah nüfus, normalde Güney Afrika’da sahip olabileceği herhangi bir hakka sahip değildi.

[3] Oslo Anlaşması, Batı Şeria’yı A, B ve C bölgeleri olmak üzere 3’e bölerken bu bölgelerin idaresini de Filistin Ulusal Yönetimi’ne veriyordu.

[4] İşgalci İsrail rejiminin yapımına 2002 yılında başladığı ‘’Utanç Duvarı’’ Batı Şeria ve Kudüs’ü birbirinden ayırırken Filistin halklarına da tecrit uyguluyor.

Kaynak: bdsmovement.net