30 Mart 1976’da İsrail’de birçok kasaba ve köyde yapılan gösterilerde altı genç Filistinli öldürüldü ve onlarcası yaralandı. Bu olaydan 28 yıl önce Filistinliler Nakba diye adlandırdıkları büyük felaket yıllarını yaşadılar. Şu an sayıları beş milyonu bulan Filistinli mültecilerin ilk sürgünü o yıl gerçekleşmişti. Filistinliler, topraklarının % 78’ini, İsrail’in kendisini bir devlet olarak ilan ettiği 1948 ile öncesi ve sonrasındaki yıllar boyunca kaybetti. İsrail adını alan bu bölgede kalabilen Filistinliler 1966’ya kadar yirmi yıl boyunca askeri yönetim altında yaşadı. Bu yıllara, aralıksız devam eden toprak gaspı ve İsrail’in Celile’yi ve yerli Filistin halkının kaldığı diğer bölgeleri Yahudileştirme politikası damgasını vurdu.
İsrail devleti topraklara el koyma politikalarını yoğun bir şekilde sürdürüyordu. Ancak o gün yani 30 Mart 1976’da Filistinliler İsrail’in toprak istimlakı emirlerini protesto etmek için sokaklara döküldü. Polis ve askerler protestocuların üstüne ateş açtı ve altısını öldürürken onlarcasını da yaraladı.
Bu öldürülen altı yiğit genç ve İsrail’in toprak gaspı politikasını protesto edenler kendilerinin ve tüm Filistinlilerin hakları için savaşmaktan çok daha fazlasını gerçekleştirdi. Onlar İsrail’in gerçek yüzünü açığa çıkardı: bugün İsrail vatandaşı olanlar da dâhil tüm Filistinlilerin yurdunu etnik olarak temizlemek amacıyla toprak gaspı yapan ırkçı bir devlet.
Filistinliler her yerde 30 Mart Toprak Günü’nü anmaktadırlar. Sadece bu mücadelede öldürülenleri hatırlamak için değil aynı zamanda dünyanın her yerinde aynı mesajı vermek için: Toprağımız mücadelemizin temel direğidir, bu toprak, üzerinde haklarımızı kullanabileceğimiz ve kendi kaderimizi tayin edebileceğimiz topraktır.
Batı Şeria’da İsrail hırsızlık ve kontrol amacını daha fazla yasadışı Yahudi yerleşimi ve onları desteklemek için bypass yolları ve elbette korkunç Apartheid (ırk ayrımı) Duvarı dâhil “güvenlik” altyapısı inşa ederek sürdürüyor. Bunun Filistinlilerin yaşamı üzerindeki etkisi yıkıcıdır. İşgalin gerçek amacı da budur. Filistinliler topraklarında kalmaya devam ettikçe ve işgale karşı direndikçe İsrail’in “sessiz tehcir (transfer)” politikasına direniyorlar.
2009 yılında Toprak Günü anması bilhassa kederliydi. Gazzeliler bütün dünyanın gözleri önünde halen abluka altındalar. İsrail’in geçen yılki 23 günlük Gazze saldırısında 1400 Gazzeli öldürüldü, 5 bini yaralandı. Ölenlerin yüzde 30’unun çocuk olduğu biliniyor. On binlerce kişi evsiz kaldı. İsrail’in sivillere karşı beyaz fosfor kullandığına dair bilgiler var.
Elbette yerleşimciler ve yerleşimler hakkında konuştuğumuzda toprak için verilen bir mücadeleden söz ediyoruz demektir. Filistin toprağının gasp ve istimlak edilmesi her düzeyde kısıtlamalar ve zorluklar içeriyor. Bu siyasi açıdan Filistinlilerin bir devlet içinde haklarını kullanmalarını önlemek üzere bir argüman yaratma girişimidir. Filistinlilerin kendi topraklarından geçinebilme kaynaklarını kaybetmeleri demektir bu. 2000 yılından beri yerleşimleri genişletmek ve Apartheid Duvarı’nı inşa etmek için bir milyon ağaç kökünden söküldü.
1993’te imzalanan Oslo Anlaşmaları’ndan beri yerleşimcilerin sayısı 150 binden 500 bine çıktı, yerleşimlerdeki evlerin sayısı ise beş kat artmıştır. Onlarca köy ve kasaba, yerleşimler tarafından tamamen sarıldığı için birer hapishaneye dönüştü.
Filistin mücadelesinin bir sembolü olarak Toprak Günü Filistin halkı ile bir dayanışma günü olmuştur. 2009 Ocak’ında Brezilya’da düzenlenen Dünya Sosyal Forumu’nda 30 Mart’ın Filistin ve İsrail işgaline ve apartheidine son vermek için Boykot, Yatırımları Geri Çekme ve Yaptırımlar kampanyası için Küresel Eylem Günü olması çağrısı yapıldı.
30 Mart, Filistin özgürleşene kadar Filistinlilerin sürgünde ve topraklarında ulusal bir bayram olarak kalmaya devam edeceği gibi Filistin halkıyla dayanışmanın öne taşındığı bir gün olarak kalacaktır.