Yüzen Gazze iskelesi: Geleceğin sömürgeci planlarının sembolü – Selman el-Zura’i & Muhammed el-Hafi

Doğası gereği geçici olduğu varsayılan iskele, ABD ve İsrail’in Gazze’ye yönelik çok daha büyük ve sinsi planlarının bir temsili işlevi görüyor. Planlar arasında iskelenin, Gazze’deki Filistinlilerin günlük yaşamlarının her türlü Filistinli siyasi liderlikten bağımsız şekilde sürdürülmesi için hayati bir araç ve hem ABD hem de İsrail’in siyasi sorumluluktan kaçmaya devam etmelerinin bir yolu olarak işlev görmesi muhtemeldir.

17 Mayıs 2024’te ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM), Gazze kıyısı açıklarında geçici bir yüzer iskele işletmeye başladı. İskelenin inşasının, İsrail’in devam eden soykırımı ve iki milyon Filistinli hakkında dillendirilen yaygın kıtlık ve gıda güvensizliği uyarılarının arttığı bir dönemde, Gazze’ye daha büyük insani yardım akışını sağlamak için verilen hızlı bir uluslararası yanıtın parçası olduğu iddia ediliyor. Ancak projenin duyurulmasından bu yana pek çok kişi iskelenin etkinliğine yönelik şüphelerini dile getirdi ve ABD ordusunun iskeleye yönelik uzun vadeli planları ve İsrail’in askeri ve siyasi hedeflerine hizmet etmedeki potansiyel rolü konusunda derin endişelerini dile getirdi. Gerçekten de, ilk insani yardım sevkiyatının iskele yoluyla ulaşması, İsrail’in Refah’taki askeri operasyonunu genişletmesi ve Gazze’deki Filistinlilerin Mısır’la tek kapısı olan Refah sınır kapısının İsrail ordusu tarafından işgal edilmesiyle aynı zamana denk geldi.

Bu yazı, iskelenin faaliyetleriyle ilgili mevcut verileri incelemekte ve önemli jeopolitik oyuncular tarafından iskelenin geliştirilmesinin sunduğu birçok teşviki ortaya çıkarmaktadır. Yazıda iskele İsrail’in hem Gazze hem de bir bütün olarak Filistin’e yönelik uzun vadeli stratejisi dahilinde konumlandırılmakta ve rejimin daha geniş bölgesel hedeflerini anlamak için bir pencere olarak kullanılmaktadır. Bu yazı, geçici olsun veya olmasın, iskelenin yalnızca kısa vadeli bir insani çaba olarak görülmemesi gerektiğini, aynı zamanda ABD ve İsrail’in devam eden emperyal ve sömürgeci çabalarının bir sembolü olarak görülmesi gerektiğini ileri sürmektedir

ABD Yüzer İskelesi nedir?

Yüzer iskele denize 550 metre kadar uzanıyor ve Gazze’nin kuzey ve güney bölgelerini bölmek ve daha kalıcı bir İsrail varlığını sağlamlaştırmak amacıyla büyük İsrail askeri üsleri ve lojistik tesislerinin kurulduğu Netzarim Koridoru’na bakıyor. BM verilerine göre, tam kapasiteye ulaşıldığında, ABD ve İsrail ordularının, iskeleden Gazze’ye günde yaklaşık 90-150 kamyon dolusu yardımın taşınmasına izin verecek şekilde koordine olacağı bildiriliyor; bu, Filistinlilerin temel ihtiyaçlarını karşılamak için gereken 500 kamyon yükünden çok uzak. Buna karşın, iskeleye açılışından bu yana toplamda sadece 250 TIR civarında yardım ulaştırıldığını da belirtmekte fayda var.

Kıbrıs’tan gelen ve İsrail onayından geçen yardım sevkiyatlarının, uluslararası yardım kuruluşları tarafından doğrudan iskeleden kıyıya nakledilmesi, indirilip depolama tesislerinde emniyete alınması ve akabinde dağıtılması amaçlanıyor. ABD yönetimi, iskeleyi işleten birliklerinin Gazze topraklarında konuşlanmayacağını, bunun yerine kıyıdan kilometrelerce uzakta bulunan yüzen ABD gemilerinde kalmaya devam edeceğini defalarca ileri sürdü.

İskelenin ilk inşaatı ve ön işletimi tahmini olarak 230 milyon dolara mal oldu ve maliyetler muhtemelen tekrarlanan aksiliklerin bir sonucu olarak arttı. İskelenin yalnızca 90 gün süreyle faaliyete geçmesinin planlandığı iddia edilirken, bu gecikmeler projenin süresine ilişkin zaman çizelgesinin bilinememesine neden oldu. Dahası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID), Dünya Gıda Programı (WFP) ve diğer uluslararası ortaklar, iskele aracılığıyla yardım ulaştırmak için ABD ordusuyla işbirliği yapıyor olsa da, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA), ABD’nin ajansın rolünü marjinalleştirilmeyi amaçladığı açık olan manevrasıyla bu yardım ulaştırma çalışmalarının dışında bırakılıyor.

Komşu Mısır, iskelenin önceden mevcut kara geçişleri yerine yardım dağıtımı için kullanılmasına ilişkin endişelerini dile getirmiş olsa da, Avrupa Birliği, tekil olarak Avrupa devletleri ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dahil olmak üzere diğer birçok aktör yine de bu misyonu memnuniyetle karşıladı ve katılmaya hazır olduklarını ifade etti. Örneğin ABD kontrolündeki iskele, Kıbrıs’ın Amalthea Girişimi ile birlikte ve işbirliği içinde varlığını sürdürüyor. 2023’ün sonlarında geliştirilen Amalthea planı, çok uluslu bir Avrupa komitesinin (İsrail’den temsilciler de dahil) Larnaka limanında yardım toplamasını, depolamasını ve denetlemesini ve daha sonra savaş gemileri eşliğinde gemilerle Gazze’ye gönderilmesini içeriyor.

ABD ve İsrail’in uzun vadeli planında iskelenin rolü

Yüzer iskelenin potansiyel etkisini tam olarak anlamak için açık ve geçici amaçlarının ötesinde incelenmesi gerekir. Aşağıda iskelenin ABD ve İsrail’in uzun vadeli stratejilerini beslemesinin yollarından yalnızca birkaçı yer alıyor.

ABD için siyasi örtü ve ortaya çıkan fırsatlar

Soykırımın başlangıcından bu yana ABD yönetimi, insani çabaları kendi siyasi gündemine ve çıkarcı politikalarına kılıf olarak kullanıyor. Örneğin, ABD’nin müttefik devletlerle işbirliği içinde havadan gerçekleştirdiği ve büyük ölçüde kalan yardımlar, Gazze soykırımındaki rolüne ilişkin kamuoyu algısını savaş tacirliğinden insani yardım sağlayıcısına dönüştürmek için kullanıldı. İskele bu stratejinin bir başka örneğidir ve ABD’nin İsrail’in bombardımanına, açlığa ve yardımın engellenmesine karıştığı yönündeki suçlamalardan kaynaklanan iç ve dış baskıları hafifletmek için kullanılmaktadır. Başkanlık seçimleri yaklaşırken Biden yönetimi çaresizce kendi suç ortaklığını insani çaba maskesiyle örtbas etmeye çalışıyor.

Ancak gerçek şu ki, yüzer iskele ABD’nin bölgedeki siyasi ve askeri hedefleriyle uyumlu ve Doğu Akdeniz’de daimi bir ABD askeri varlığının başlangıcının sinyalini veriyor olabilir. ABD böyle bir varlık tesis ederek, Husilerin İsrail rejimi veya ABD ile bağlantısı olan ticari gemilere yönelik saldırılarından kaynaklanan Kızıldeniz’deki güvenlik gerilimlerinin arttığı bir dönemde deniz geçişleri üzerindeki kontrolünü artıracaktır. İskelenin etkin olması halinde, Nakab çölünde yakın zamanda genişletilen ABD askeri üssü için kalıcı bir lojistik ve askeri tedarik hattı olarak da kullanılabilir ve böylece önemli ve stratejik bir ABD varlığı daha da tesis edilebilir.

ABD özel sektörü de aynı şekilde Gazze’deki Filistinlilerin acılarından kâr elde etme fırsatını değerlendiriyor. Bu en belirgin şekilde, özel bir firma olan Fogbow’un varlığıyla görülmektedir. Bir grup eski ABD askeri yetkilisi, CIA görevlisi ve diplomatik personel tarafından yönetilen Fogbow, 2022 yılında kuruldu ancak ilk projesi, Gazze’ye insani yardım malzemelerinin ulaştırılması için devlet kurumlarına mavnaların kiralanması önerisidir. Fogbow yetkilileri ABD iskelesini Gazze’ye yardımı kolaylaştırmak için kullanmayı planladıklarını doğruladı ve bazıları ABD ordusunun bir noktada iskele operasyonlarını firmaya devredebileceğini tahmin etti. Ayrıca şirket şu anda Gazze’de yardımların depolanması ve dağıtımına yönelik işbirliği fırsatlarını araştırmak amacıyla Beşar Masri de dahil olmak üzere Gazze dışındaki önemli Filistinli işadamlarıyla yoğun görüşmelerde bulunuyor. Uygulandığı takdirde Fogbow’un planı Gazze ile Batı Şeria arasındaki ekonomik ilişkiyi yeniden tanımlayabilir.

Düşmanın marjinalleştirilmesi

Yüzer iskele operasyonunun hizmet ettiği çıkarlar yalnızca ABD çıkarları değildir. Nitekim İsrail medyası Mart 2024’te iskele konseptinin ilk kez Ekim 2023 sonlarında İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tarafından tasarlandığını bildirdi. ABD’nin mevcut iskele projesine öncülük etme rolüne rağmen, İsrail hükümetinin benzer bir girişimle yıllar önce Gazze kıyısı açıklarında yüzen bir ada şeklinde bu fikri desteklediğini hatırlamakta fayda var. Mevcut iskeleden farklı olmayan ada, yerleşik kara geçişleri kullanılmadan insani yardım dağıtımını kolaylaştırmaya yardımcı olacak bir araç olarak önerildi. O halde, aralarında iskelenin “Gazze’deki Hamas yönetiminin çöküşünü sürdürmeye” yardımcı olacağını söyleyen İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın da olduğu İsrailli yetkililerin, ABD tarafından finanse edilen son projeyi memnuniyetle karşılaması sürpriz olmamalı.

Şu noktanın altını çizmek gerekiyor: Gazze’deki her kara geçişinin etrafından dolanan yüzer iskele, aynı şekilde Hamas’ın gözetimini de devre dışı bırakıyor ve yardımların idaresindeki yönetişim rolünü daha da marjinalleştiriyor. Bunu yaparken, Gallant’ın önerdiği gibi İsrail, hareketin yetkisizleştirilmesini hızlandırmak için iskeleye bel bağlıyor. Aynı şey, iskele projesinin dışında kalan ve İsrail’in uzun süredir baltalamaya çalıştığı UNRWA’nın rolü için de söylenebilir. WFP ve USAID’in yanı sıra World Central Kitchen ve Fogbow gibi iyi finanse edilen kuruluşların aniden ortaya çıkışı ve katılımı, UNRWA’nın yerini başka bir şeyin alabileceği yönündeki yanlış düşünceyi körükledi. Refah geçiş noktası üzerinden Gazze’ye yapılacak yardımın birincil hakemi rolündeki Mısır, yüzen iskelenin kenarda bıraktığı üçüncü bir aktör; bu durum, İsrail’in Nisan 2024’te geçiş de dahil olmak üzere Refah’ı işgal etmesinden bu yana daha da kötüleşti.

Kilit aktörlerin bu şekilde marjinalleştirilmesi, İsrail’in Gazze’nin yeniden düzenlenmesi için zemin hazırlamasına yardımcı oluyor. Aslında iskelenin Netzarim Koridorunun sonundaki konumu tesadüf değil. İsrail ordusu, Route 749 olarak da bilinen yolun inşaatına Ekim 2023’te başladı ve denize ulaşımını Mart 2024’te tamamladı. Sadece iki ay sonra iskele geliştirildi ve bitiş çizgisine yerleştirildi. Buna göre, yüzer iskelenin İsrail’in Gazze’yi ayıran hattının dümenindeki konumu, yardımın Gazze nüfusu üzerinde uzun vadeli kontrol için bir araç haline gelebileceği yardım dağıtımı meselesinde İsrail ordusunun gelecekte etkili bir rol oynayacağına işaret ediyor.

Bu işlev, İsrail’in Refah geçiş noktasının tamamen kapatılması, UNRWA operasyonlarının sona erdirilmesi ve yerel idari liderliğin yeniden düzenlenmesi dahil olmak üzere bölgeye yönelik uzun vadeli planlarına tam olarak uyuyor. Bu ikinci hususa ilişkin bilinen stratejilerden biri, Gazze’deki yerel aşiretlerin, daha önce 1970’lerde Batı Şeria’da uygulanan “köy birliği” modelini yeniden üretmeleri için yetkilendirilmesini içermektedir. Bu birlikler, İsrail’in nihai himayesi altında Gazze’nin iç işlerini yönetecek ve insani yardımın dağıtımını denetleyecek. Yaklaşım, Gazze ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki siyasi ayrılığı pekiştirecek bir kaos ve iç bölünme dalgası yaratmayı amaçlıyor.

Netanyahu’nun geleceği: Gazze 2035 ve IMEC

İsrail’in Gazze’nin geleceğine ilişkin planlarına ilişkin daha fazla ayrıntı, Mayıs 2024’te Netanyahu’nun “Gazze 2035” master planının sızdırılmasıyla açıklandı. Bahsedilen askeri ve idari unsurlara ek olarak Gazze 2035, bölgeyi İsrail’in tekno-ekonomik kalkınma ve Filistin’in doğal kaynaklarının, özellikle de Gazze’nin gaz rezervlerinin sömürülmesi yoluyla bölge genelindeki ilişkilerini düzene koymaya yönelik daha büyük planlarına dahil etmeyi öngörüyor.

Bu planların temel unsurlarından biri, Suudi Arabistan’dan geçen ve yolcuları Gazze’ye oradan Mısır’a ya da Tel Aviv’den Hayfa’ya bağlayacak bir yüksek hızlı demiryolu hattının yaratılmasıdır. Daha da önemlisi Hayfa, Orta Asya’dan geçen Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru (INSTC) ile rekabet etmek üzere tasarlanan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nun (IMEC) ana limanı olarak hizmet veriyor. Yeni IMEC, 2023 G20 Yeni Delhi Zirvesi’nde duyuruldu ve Umman Denizi üzerinden Hindistan’dan BAE’ye ticari rotalar ve bir liman ağı kuruyor. Gazze 2035 planında ana hatları çizilen demiryolu, İsrail’in merkezi rol oynayacağı bu girişimin bir parçası olarak Körfez’den Akdeniz’e merkezi bir kara bağlantısı görevi görecek.

Hem İsrail hem de ABD için IMEC, İran ve müttefiklerinin etkisine karşı koyma fırsatı yaratırken, aynı zamanda Çin’in Akdeniz bölgesindeki nüfuzunu genişleten Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne karşı da dişli bir rakip olma fırsatı sunuyor. Üstelik IMEC, İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri normalleştirmeye yönelik ivmenin arttığı bir ortamda, “ekonomik barış” kisvesi altında İsrail’in bölgeye daha fazla entegre olmasına yardımcı oluyor.

IMEC İsrail’de coşkuyla karşılandı ve Netanyahu tarafından İsrail’in küresel ekonomi ve ileri teknoloji gelişmeleri için bir merkeze dönüşmesine yönelik önemli bir yol olarak övüldü. Arap Körfez ülkeleri için proje, ekonomik ve jeopolitik nüfuzlarını genişletmenin bir başlangıcı olarak görülüyor. 7 Ekim olayları ve Gazze’de devam eden soykırım, tarafların güvenlik sorunlarını öne sürmesiyle projenin sözde durdurulmuş görünmesine yol açsa da, Netanyahu’nun Gazze 2035 planı projenin sessizce ilerlemekte olduğunun sinyalini veriyor.

Sonuç

Yüzer iskele projesi bu nedenle bölgenin daha geniş ve karmaşık değişen jeopolitiği içerisinde konumlandırılmalıdır. Doğası gereği geçici olduğu varsayılan iskele, ABD ve İsrail’in Gazze’ye yönelik çok daha büyük ve sinsi planlarının bir temsili işlevi görüyor. Planlar arasında iskelenin, Gazze’deki Filistinlilerin günlük yaşamlarının her türlü Filistinli siyasi liderlikten bağımsız şekilde sürdürülmesi için hayati bir araç ve hem ABD hem de İsrail’in siyasi sorumluluktan kaçmaya devam etmelerinin bir yolu olarak işlev görmesi muhtemeldir.

Gerçekten de iskele, İsrail’in Gazze’de kalıcı bir varlık etrafında dönen uzun vadeli düşüncesini temsil ediyor ve Gazze’nin İsrail ile bölgenin geri kalanı arasında önemli bir bağlantı olarak hizmet etmesi öngörülüyor. Görünüşte kısa vadeli bir insani yardım aracı olmasına rağmen bu analiz, iskelenin İsrail’in düşmanlarını kenara itme ve ittifaklarını derinleştirme planlarına nasıl uyduğunu ortaya koymakta, bir yandan da ABD’nin devam eden suç ortaklığına siyasi örtü sunduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla, bazı raporların belirttiği gibi yakın gelecekte iskele sökülse bile, bu şüphesiz ABD ve İsrail’in, Filistinlilerin kendileri için bir endişe duymaksızın, Gazze ve bir bütün olarak Filistin’e yönelik stratejilerini hiçbir müdahalede bulunmadan tüm hızıyla sürdürdüklerinin bir göstergesi olarak kalacaktır.

[al-shabaka.org’da 26 Haziran 2024’te yayımlanan İngilizce orijinalinden Göksel Kılınç tarafından bdsturkiye.org için çevrilmiştir]