Uluslararası toplum söz konusu olduğunda, insan haklarının korunması elbette İsrail’in güvenlik anlatısının uydurmalarından önce gelmelidir. Bununla birlikte, Filistin anlatısı ve sömürgecilik karşıtı mücadelenin iki devletli diplomasi maskaralığı lehine marjinalleştirildiği göz önüne alındığında, bu temelde İsrail’in idari tutuklama uygulamalarını durdurmak için tutarlı bir çaba olamaz
İsrailli insan hakları grubu HaMoked’e göre 600 civarında Filistinli şu anda İsrail tarafından idari tutukluluk koşullarında tutuluyor. Bu sayı İsrail’in devam eden işgaline karşı Filistinlilerin silahlı direniş eylemlerine geçtiği 2016 yılından bu yana kaydedilen en yüksek sayı. Bu yıl Mart ayında İsrail 195 idari tutukluluk kararını yürürlüğe koydu; bunların 107’si yeni, geri kalanı ise tecdit. İdari tutukluluk temel olarak bir suçlama ya da yargılama yapılmaksızın, belirsiz bir süre boyunca devam eden ve devamlı olarak uzatılabilir tutukluluk anlamına geliyor.
Çoğunlukla insan hakları örgütleri tarafından uluslararası düzeyde yapılan bir çok uyarıya ve uluslararası toplumda konu hakkında farkındalık yaratılmasına rağmen, İsrail, hapsedilen Filistinlilere yönelik insan hakları ihlallerinin sonuçları bir yana, henüz herhangi bir ısrarlı eleştiriyle karşı karşıya kalmadı. İsrail diplomasi açısından üstünlüğü elinde tutarken, Filistinli tutsaklar medyada sürekli olarak yanlış tanıtılıyor. Filistinli tutsaklar özellikle bireysel veya toplu açlık grevleriyle lanse edilmeleri, başka bir rapor ortaya çıkana değin Filistin anlatısından tamamen çıkarılmaları gibi nedenlerle doğrudan veya dolaylı olarak istismar edilmektedir.
Ocak ayından bu yana Filistinliler, idari tutukluluğu yasadışı bir önlem olarak görmeyen İsrail askeri mahkemelerini boykot ediyor. İsrail’in güvenlik söylemi devlet kurumlarına (ve uluslararası kurumlara) hakim olduğu için, hapsedilen Filistinliler, neyle suçlandıklarını, suçlamalarla ilgili herhangi bir kanıtı ya da serbest bırakılma tarihini bilmekten mahrum bırakılmış halde ve birer rehineden ancak biraz daha fazlası konumundadırlar.
Uluslararası Af Örgütü’nün Direktör Yardımcısı Salih Hicazi, uygulanan boykotu “yeter diyen yenilenmiş bir toplu çağrı” olarak tanımladı. Durum gerçekten de böyle olabilir, fakat boykotu temel haklardan yoksun olmanın şu andaki ifadesi olarak basite indirgemek, sömürge karşıtı mücadele tarihinin hiç de yeni bir olgu olmadığı Filistinli tutuklular bir yana, doğrudan Filistin halkına yapılmış bir hakaret anlamına gelmektedir.
Uluslararası hukukun ender durumlarda ve sınırlı süreli idari gözetime izin verdiğine dikkat çeken HaMoked’in direktörü Jessica Montell’e göre var olan şey, “uluslararası hukuka göre haklı gösterilebilecek olanın çok ötesine geçen bir durum, adeta bir idari tutukluluk üretim hattı”.
İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem’e göre, “İdari tutuklama kararlarında askeri mahkeme işlemleri, bir yargı denetimi vitrininden başka bir şey değildir… Devletin duruşmalara tutuklular veya avukatları olmadan her zamanki gibi devam etme tercihi bunu kanıtlıyor.”
İsrail Ordusu, “davaların ezici çoğunluğunda yargıçların, Şin Bet’in [İç istihbarat örgütü] derhal hapsedilmeyi haklı kılan ‘güvenlik riskine’ ilişkin talebini kabul ettiğini” belirtiyor. Ancak uluslararası toplum İsrail’in kötü şöhretli Şin Bet’ine bağımlı değil, en azından bağımlı olmamalı. Ne var ki dünya, Filistin halkının haklarına ve siyasi arzularına daha da fazla zarar veren anlamsız açıklamalar yaptığı zamanlar hariç, sessiz kalmayı seçiyor.
Uluslararası toplum söz konusu olduğunda, insan haklarının korunması elbette İsrail’in güvenlik anlatısının uydurmalarından önce gelmelidir. Bununla birlikte, Filistin anlatısı ve sömürgecilik karşıtı mücadelenin iki devletli diplomasi maskaralığı lehine marjinalleştirildiği göz önüne alındığında, bu temelde İsrail’in idari tutuklama uygulamalarını durdurmak için tutarlı bir çaba olamaz. İlk adım Filistin halkının sömürgecilik karşıtı direnişinin onaylanması olmalıdır, bu da ancak Filistinli tutsakların, İsrail’in sahte güvenlik anlatısına yem olarak hizmet etmesi yerine, onların sömürgecilik karşıtı direniş rolleri kabul edildiğinde gerçekleşir. Bu temel doğrulama ve tanımanın yokluğunda, uluslararası toplum Filistin’deki meşru sömürgecilik karşıtı direnişin aleyhinde çalışmaya devam ediyor.
[Middle East Monitor’de 5 Mayıs 2022 tarihinde yayımlanan İngilizce orijinalinden Göksel Kılınç tarafından bdsturkiye.org için çevrilmiştir]