Trump’ın kimin Filistinli mülteci olduğunu tanımlama hakkı yok – Nura Erakat

UNRWA hizmetlerinin mali kapasitelerinin azaltılması, Trump yönetiminin Filistinli mültecilerin kimlerden meydana geldiği konusunda yeni bir tanımı kabul ettirmek ve bu şekilde mesele üzerinde belirleyici olmak umuduyla izlediği yollardan biridir

31 Ağustos günü ABD Başkanı Donald Trump’a bağlı yönetim, Birleşmiş Milletler Yakındoğu Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı’na (UNRWA) olan finansman taahhüdünü sonlandırdığını açıkladı.

Bu adım, iki düzeyde okunmalıdır. Birincisi, ABD’nin UNRWA’ya olan taahhüdünden geri çekilmesi, daha geniş düzeyde Trump yönetiminin çok taraflı kurumsal düzenlemelerden çekilmesinin yeni bir örneğidir. İkinci olarak, UNRWA’ya yapılan mali yardımın sonlandırılması, Filistinli mülteciler meselesinde nihai bir statüyü siyasi buyrukla belirleme yönünde yeni bir girişimdir.

Sürdürülebilir bir çözüm

UNRWA 1949 yılında BM Genel Kurulu tarafından kuruldu ve misyonu üç yılda bir, Genel Kurul tarafından yeniden onaylandı. Kuruluşun başlangıçtaki yetkisi, Filistinli mülteciler sorununa sürdürülebilir bir çözüm bulmak için kurulmuş olan kardeş teşkilatı BM Filistin Uzlaşı Komisyonu’nun (UNCCP) siyasi görevini tamamlamak üzere, eğitim, sağlık ve başka hizmetlerin sağlanmasıydı.

UNCCP her ne kadar dağılmadıysa da 1951 yılında bir çıkmaza girdi ve faaliyetleri durdu. BM Genel Kurulu o tarihten beri, bu koruma boşluğunu doldurmak üzereUNRWA’nın yetki sahasını kademeli olarak genişletti.

UNRWA’nın beş bölgede yetki alanı bulunuyor: Barı Şeria, Gazze Şeridi, Ürdün, Suriye ve Lübnan. Teşkilat bu bölgelerde yaklaşık 5.4 milyon kayıtlı mülteciye hizmet sunuyor, 700 okul işletiyor ve 30 bin kişi istihdam ediyor.

ABD’nin UNRWA’ya olan mali katkısı, tarihsel olarak kuruluşun yıllık bütçesinin dörtte biri (1 milyar dolar içinde 364 milyon dolar) oldu. 2017 yılında Trump yönetimi, yapılan katkıyı 60 milyon dolara (yani, önceki taahhüdünün yaklaşık yüzde 16’sına) indirdi.

Bu en son karar ise ABD’nin katkısını süresiz olarak sıfıra indirmiş bulunuyor.

İster 60 milyon, ister 360 milyon dolar olsun, ABD’nin UNRWA’ya yaptığı katkı her zaman, İsrail’e yaptığı sadece askeri yardımın – yıllık yaklaşık 4 milyar dolar – karşısında bile her zaman çok küçük bir meblağ olarak kaldı. Buna, İsrail’e yaptığı ekonomik yardımlar veya başka herhangi bir yerde – en başta da, 2003 yılından beri, tam bir geri çekilme öngörülmeksizin 2 trilyon dolara yaklaşan harcamaların yapıldığı Irak’ta – gerçekleşen askeri harcamalar dahil değil.

“Telafi edilemez derecede kusurlu”

ABD Dışişleri Bakanlığı, son kararı, UNRWA’nın iş faaliyetlerinin “telafi edilemez derecede kusurlu” olduğunu ileri sürerek izah etti. Ancak bu tür gerekçeler, ABD’nin Aralık 2017’de UNRWA’ya yaptığı yıllık desteği yenilediği ve kuruluşu yönetimi nedeniyle övdüğü düşünüldüğünde, bir anlam taşımıyor. Dahası Dünya Bankası – bunun bir değeri olup olmadığı tartışılır olsa da – UNRWA’yı, bölgedeki en etkili okul sistemlerinden birini işlettiği için “küresel bir kamu yararı” olarak tanımladı.

UNRWA ve onun yaptığı her şey, ABD’nin şimdi dağıtmaya çalıştığı küresel bir yetkinin yansımasıdır.

Bu süreçteki yeni adımlardan biri muhtemelen, mültecilerin çocuk ve torunlarını dışarıda bırakacak şekilde Filistinli mülteci tanımını değiştirmeye ve bu şekilde mülteci nüfusunu altı milyon civarından elli bin civarına indirmeye çalışmak olacaktır.

ABD ve İsrail tek taraflı olarak böyle bir adım atamaz.

Önemli bir husus olarak, BM’nin diğer mülteci kuruluşu olan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), mülteci statüsü için sürgünde doğan mülteci çocuklarını ve torunlarını da içine alacak tanımı uyguluyor. Bu, Afganistan, Kongo, Sudan ve Somali’de görülebiliyor. UNRWA hizmetlerinin mali kapasitelerinin azaltılması, Trump yönetiminin Filistinli mültecilerin kimlerden meydana geldiği konusunda yeni bir tanımı kabul ettirmek ve bu şekilde mesele üzerinde belirleyici olmak umuduyla izlediği yollardan biridir.

Kim Filistinli mültecidir?

Anlayışımızda merkezi bir yerde durması gereken, bu son dinamiktir. ABD ve İsrail, Filistinli mülteciler sorununu, mültecilerin geri dönmesine izin vererek değil, onların varlıkları ortadan kalkacak şekilde hukuki tanımı değiştirerek çözmek istiyor.

Bu ırkçı bir stratejidir ve ABD’nin yerleşimci sömürgeci projeye ve onun içkin bir özellik olarak barındırdığı, Filistinlilerin yerlerinden edilmesine geçmişten beri verdiği destekle uyumludur. Fakat bu, UNHCR tanımı karşısında da anlamsızdır. Meksika’dan gelen göçmenleri hedef almak istediği için sağlık hizmeti standartlarını, bütün yaşlılar için geçerli olan 65 yerine, yalnızca 80 yaşın üstündeki Meksika kökenli yurttaşlar için geçerli hale gelecek şekilde değiştiren bir politika hayal edin.

Trump yönetimi, insani bir kuruluş olmasına rağmen UNRWA’yı, Filistinli mülteciler krizinin uzun zamandır devam eden niteliği nedeniyle suçladı. Oysa bu krizin çözümlenememesi, temel olarak İsrail’in demografik çoğunluğu sürdürmek için mültecilerin geri dönmesine izin vermeyi inatla reddetmesine dayanan siyasi bir başarısızlıktır.

İsrail uzun zamandan beri mültecilerin geri dönüşünü, Arap devletleriyle kalıcı barışın tesis edilmesi koşuluna dayandırdı. İsrail’in ilk başbakanı David Ben Gurion ise, 1949 yılında, Filistinli mültecilerin geri dönmesinin maliyetinin sunulan barışa değmeyeceğini söyleyerek, Mısır, Suriye ve Ürdün’den gelen barış girişimlerini reddetmişti.

Trump yönetiminin kararı, İsrail lobisinin Filistinli mülteciler politikasının peşinden giden bir adımdır ve ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması, Batı Şeria’ya yapılan yardımların azaltılması ve Batı Şeria ve Gazze’den artık “işgal altında” diye bahsedilmemesi de dahil olmak üzere, aynısını yapan yakın tarihli bir dizi politika kararının devamıdır.

Bu politikalar, Filistinlilere, onları etkin biçimde ve daimi olarak buyrukları altına alan adaletsiz bir çözümü tek taraflı olarak dayatmayı amaçlayan İsrail sağının gündemini yansıtıyor.

Bu engelin üstesinden gelmek, Filistinlilerin ABD yardımına olan bağımlılıklarını azaltmasını, ABD’den kesin olarak uzaklaşmayı ve Filistin sorununu uluslararasılaştırmayı gerektiriyor.

[Middle East Eye’da 5 Eylül’de yayımlanan İngilizce orijinalinden Selim Sezer tarafından bdsturkiye.org için çevrilmiştir.]