İşgal yüzyılının, işgal anlaşması – Gökay Demirel

“Yüzyılın Anlaşması”; İsrail’in, başta ABD olmak üzere işlediği insanlık suçlarına sessiz kalan emperyalizmden aldığı cesaretle Filistin’i işgalini yasal, maliyetsiz ve direnişsiz bir boyutta sürdürmesini amaçlayan bir projedir

Uzun zamandır açıklanması beklenen “Yüzyılın Anlaşması” ABD yönetimi, İsrail rejiminin başbakanı ve dünya Siyonist hareketinin önde gelen temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda 28 Ocak günü açıklandı. Plan açıklanmadan önce Donald Trump, Ortadoğu için yeni bir NATO öneriyor; işgal güçleri Batı Şeria’daki askeri varlığını artırıyor; Filistinli direniş örgütleri anlaşmayı reddettiklerini ilan ederek birlik çağrısı yapıyordu. Filistin Yönetimi de açıklamalar yayımlayarak hem Filistinli hiçbir unsurun davet edilmediği sözde anlaşmayı reddediyor hem de İsrail’le imzalanan güvenlik anlaşmalarının iptal edileceğini söylüyordu. Nitekim Abbas 31 Ocak günü Oslo’dan çekildiklerini duyurdu. Bu gelişmeler işgal rejiminin İkinci İntifada’dan beri karşılaştığı en ciddi diplomatik adımlar olarak değerlendirilebilir. Planın işlerliğe konması için İsrail, Jared Kushner’in de tavsiyesiyle, mart ayında ülkede bir yıl içinde gerçekleşecek olan 3. seçimi bekliyor. Seçimler hem Netanyahu hem de Trump için önem arz ediyor ancak işgal planına sadece seçim odaklı bakmak hatalı olacaktır.

“Yüzyılın Anlaşması”, Balfour’dan beri süren işgal yüzyılını taçlandıracak bir işgal girişimidir. Bu işgal girişiminin ayak sesleri Trump’ın 2017’de Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanımasıyla, ardından geçtiğimiz sene uluslararası hukukun da yasadışı kabul ettiği yerleşim birimlerinin ABD tarafından “artık yasa dışı sayılmayacağı” açıklamalarıyla geliyordu. İsrail apartheid devleti, kabul ettiği ırkçı Yahudi ulus devleti kanunuyla rejime yasal bir zemin hazırlıyordu. Bu koşulları aynı şekilde sürdüren “Yüzyılın Anlaşması” 80 sayfalık yasal bir tepside sunularak meşruiyet aranıyor. Bu sözde meşruiyetin kaynağı da insan hayatını işgücü olarak gören dünya emperyalizminin en güçlü ülkesi ve İsrail’in ithalatta da ihracatta da bir numaralı partneri ABD.

“Düşmanlarımız kim?”

İsrail, Arap dünyasının bir parçasını gasp eden ve diğer parçaları için de büyük bir tehdit oluşturan bir güçtür. Burada, dünya emperyalizminin en iyi müttefiki İsrail’dir. İsrail, emperyalizmin varlığını ve çıkarlarını topraklarımızda koruyan temel güç ve üstür. Bu nedenle İsrail’in korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi ile varlığının süreklileştirilmesi, dünya emperyalizminin çıkarları bakımından temel bir konudur.” (Düşle Gerçek Arasında, 2008)

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin 1969 tarihli 1. Kongresi’nde saptadığı strateji belgesinin 2. bölümünde “Düşmanlarımız kim” sorusuna böyle yanıt verilmişti. Bu alıntı hâlâ geçerli, hem de daha can alıcı bir şekilde.

Bundan 14 yıl önce, 25 Haziran 2006 yılında yayımlanan bir haber[1], Trump’ın Tel Aviv’in finans ve endüstri şehri Ramat Gan’da bulunan Elite Towers’ı 44 milyon dolara satın aldığını yazıyordu. Trump, İsrail’in en yüksek binası olarak inşa edilmesi öngörülen kule için 256 milyon dolarlık bir yatırım yapmayı düşünüyordu ancak bu plan tutmadı. Aynı konuyu işleyen 3 Eylül 2006 tarihli başka bir haber[2] de Trump ve dönemin Netanya belediye başkanının Florida’da görüşüp büyük bir turizm projesi kapsamında “Trump Hotel” için anlaştıklarını duyuruyordu. Turizmin, İsrail GSYİH’ye katkısı[3] ve 20 yıllık süreçteki – 2. İntifada dönemi hariç- sürekli yükselen eğilimde olmasını düşününce Trump’ın neden iyi bir İsrail dostu olduğu daha iyi anlaşılıyor.

2. İntifada

2000 yılında başlayan 2. İntifada, yerleşimci-sömürgeci İsrail rejiminin çok ağır ekonomik kayıplar yaşamasına sebep oldu:

  • 2000 yılındaki yüzde 8’lik büyüme 2001’de -0,9’a; 2002’de de -0,7’ye düştü.
  • GSYİH kaybı farklı verilere göre 7-9 milyar dolar arasında gerçekleşti.
  • Doğrudan Yabancı Yatırımlar 2000 yılında 5,3 milyar dolardan 2002 yılında 1,7 milyar dolara düştü.
  • 2000 yılında İsrail’i ziyaret eden 2 milyon 700 bin turist sayısı, 2002 yılında 900 binin altına düştü. (Swirski, 2005)[4]

İsrail rejiminin, işgalin yaşanamaz hale getirdiği yüzde 22’lik Filistin topraklarında 3. İntifada’yı göze alamayacağı bu verilere bakınca daha açık hale geliyor. Dahası Filistinli direniş örgütlerinin büyüyen kapasitesi, Lübnan Hizbullah’ı gibi direnişe destek vermesi muhtemel tarafların İsrail’i daha önce yenilgiye uğratmış olduğu gerçeklerini değerlendirince olası bir 3. İntifada’nın, 2. İntifada’dan çok daha güçlü ve uzun olacağını tahmin edebiliriz. “Yüzyılın Anlaşması” da işgali yasal bir zemine taşıyarak bu yolları tıkamaya çalışıyor. Projeye eklenen maddeler arasında onyıllardır abluka altında olan Gazze’nin silahsızlandırılması, kurulacak “Filistin Devleti”nin polis gücünün olmayacağı maddeleri var. Ayrıca, “Yüzyılın Anlaşması”na göre yeni kurulacak “Filistin Devleti” kendi hava sahasında, sınırlarında ve yabancı ülkelerle yapılacak sözleşmelerde söz sahibi olamayacak[5].

Bu durumda “Filistin’in potansiyelini ortaya çıkarmak için” yapılacağı söylenen bu neoliberal methiyeden çıkan sonuç, yatırımların emperyalizmin cebinden çıkıp Siyonizm’in cebine gideceğidir. Gazze’de işler halde fabrika bırakmayan, Batı Şeria’daki tarım arazilerini yakan İsrail devleti, uluslararası yardımlarla ayakta kalmaya çalışan Filistin halkının yardım yatırımlarına da göz dikmiş durumda. Trump başkanlığındaki ABD yönetimi 2018 yılında Filistinlilere gönderilen yardımlarda yüzlerce milyon dolarlık kesintilere gitti[6]. Ayrıca herhangi bir çatışma durumunda, öngörülen 30 milyar dolarlık yatırımlar da koşulsuz şartsız kesilecek. Bir araştırma İsrail işgalinin Filistin’e 2000 ve 2017 yılları arasındaki ekonomik zararının 48 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Yani Kushner’in ifade ettiği üzere bu anlaşma Filistinlilerin son şansı değildir. Tek bir şans vardır o da İsrail işgalinin son bulmasıdır.

Yeni bir Oslo

İntifadaların tam karşısında konumlanan Oslo Anlaşması’nın ruhu, “Yüzyılın Anlaşması”nın sayfalarında geziyor. Oslo’nun İntifadaların karşısında olduğu gerçeği, Filistin halkı üzerindeki baskının artmasının yanı sıra ekonomik verilerle de kendini gösteriyor. Oslo, İsrail’in kapılarını doğrudan yabancı yatırımlara açıyordu. 1980 yılındaki 5500 dolarlık kişi başına düşen GSYİH, 1998 yılında 3 kat artarak 16700 dolara yükseliyordu (Davidi, 2001)[7]. Bir karşılaştırma yapabilmek için aynı yıl Ürdün, Mısır ve Suriye’de bu sayı 1300; Avrupa’da da 22000 dolardı. 1987’de başlayıp 1993’e kadar süren ayaklanmayı göz önüne alınca bu büyümenin ne kadar ciddi olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

İşgal devleti İsrail, Filistin halkının mücadelesinden çekinirken Oslo gibi anlaşmalarla gayrimeşru varlığına yasal bir statü sağlamak zorunda kalıyor. Örnek olarak, İsrail bu anlaşmayla şu anda uluslararası hukuk tarafından da yasadışı kabul edilen Batı Şeria’daki yerleşim birimlerini “hukuka uygun bir biçimde” ilhak edebilecek. Bu yasallık arayışının son ayağı da “Yüzyılın Anlaşması” oldu. ABD emperyalizmi ve Siyonizm daha önce de çeşitli dönemlerde böyle planları dile getirmişti ancak hiçbiri uygulanamamıştı.

Son olarak böyle bir anlaşmanın amaçlarından biri de Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketinin varlık sebebini ortadan kaldırmak. ABD’de yasaklanan, İsrail tarafından “varoluşlarına yönelik en büyük tehdit” olarak addedilen BDS hareketi dünyanın her yerinde kazanımlar[8] elde etmeye devam ediyor.

Özetle “Yüzyılın Anlaşması”; İsrail’in, başta ABD olmak üzere işlediği insanlık suçlarına sessiz kalan emperyalizmden aldığı cesaretle Filistin’i işgalini yasal, maliyetsiz ve direnişsiz bir boyutta sürdürmesini amaçlayan bir projedir. Ancak karşısında bir kez daha Filistin halkının, Filistin direniş örgütlerinin ve Filistin dostlarının mücadelesiyle karşılaşmıştır. Filistinliler, Kanafani’nin sözleriyle, kılıç ve boyun arasındaki diyaloğu bir kez daha reddetmiştir.

 

Dipnotlar:

[1] https://en.globes.co.il/en/article-1000105798

[2] https://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3225729,00.html

[3] https://knoema.com/atlas/Israel/topics/Tourism/Travel-and-Tourism-Total-Contribution-to-GDP/Contribution-of-travel-and-tourism-to-GDP

[4] https://pij.org/articles/335/the-price-of-occupation–the-cost-of-the-occupation-to-israeli-society

[5] https://www.middleeastmonitor.com/20200127-deal-of-the-century-offers-non-sovereign-palestinian-state/

[6] https://thearabweekly.com/world-bank-palestinian-economy-crisis-over-israel-tax-row

[7] https://pij.org/articles/894/the-israeli-economy-and-the-challenges-of-globalization

[8] http://bdsturkiye.org/makaleler/israili-boykot-hareketi-2019da-nasil-buyudu-nora-barrows-friedman/

Kaynakça:

  • Davidi, E. (2001). The Israeli Economy and the Challenges of Globalisation. Palestine-Israel Journal, 8(2)
  • Swirski, S. (2005). The Price of Occupation The Cost of the Occupation to Israeli Society. Palestine-Israel Journal, 12(1)
  • Abay, N. (Ed). (2008). Filistin Halkının Bilgesi George Habaş: Düşle Gerçek Arasında. İstanbul: Ceylan Yayınları