Ekonomik plan: Filistin halkını satın almak – Muhammed Muhammed

Asıl sorun, İsrail’in Filistinlilere ekonomik olarak hayatta kalmak için hiçbir şans bırakmayan işgali ve Filistin’de hayatın her yönü üzerindeki kontrolüdür. Asıl önemli olan budur. Filistinlilerin ekonomik durumu siyasi bir çözüm olmadan nasıl iyileşebilir?

22 Haziran Cumartesi günü, Başkan Donald Trump’ın yönetimi, “Refah İçin Barış – Ekonomik Plan: Filistin Halkı İçin Yeni Bir Vizyon” adlı ekonomik planın ayrıntılarını açıkladı. Bu plan Salı ve Çarşamba günü (25-26 Haziran) gerçekleşen Bahreyn konferansının odak noktasını oluşturuyor.

Bu sözde “yeni vizyon”un Filistin halkından gelmemesi şaşırtıcı değil.

Bu “yeni vizyon” daha ziyade, Filistinlileri kışkırtan ve insani, ekonomik ya da politik bağlamda, yaşamlarını mümkün olduğunca zorlaştırmaktan çekinmeyen bir Amerikan yönetiminden geldi.

Uzun yıllar ve özellikle son birkaç yıl boyunca İsrail’e destek vermesiyle birlikte ABD, gülünç bir şekilde kendisini çatışmada dürüst bir arabulucu olarak görüyor ve Filistinlilerin bu planı gerçekten kabul edeceğini varsayıyor.

Beyaz Saray’ın önerisi, Filistin’in yatırım ve altyapı gelişimi için hem kamu hem de özel fonlar tarafından sağlanacak 10 yıl süreli, 50 milyar dolarlık bir plandan oluşuyor. Ayrıntısıyla, Batı Şeria ve Gazze’deki projeler için 27.5 milyar dolar, Mısır’daki projeler için 9.1 milyar dolar, Ürdün için 7.4 milyar dolar ve Lübnan için 6.3 milyar dolar tahsis edilecek.

Bu projeler sağlık, eğitim, enerji, su, teknoloji, turizm ve tarıma odaklanacak. Planda, Filistin’in gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) ikiye katlanacağı, yoksulluk oranının yüzde 50 azalacağı ve bir milyon iş yaratılacağı (böylece işsizlik oranının tek haneli rakamlara düşürüleceği) iddia ediliyor.

Ayrıca planın 10 yılda sadece 50 milyar dolarla bebek ölümlerini 1000 doğumda 18’den 9’a düşüreceği, ortalama yaşam süresini 74’ten 80 yıla çıkacağı, içme suyunu iki katına çıkaracağı, Filistin ihracatını GSYİH’nin yüzde 17’sinden 40’ına çıkaracağı, kadın işgücünün katılımını yüzde 20’den 35’e yükselteceği, dünyanın en büyük 150 üniversitesi içinde yer alacan en az bir Filistin üniversitesinin kurulacağı ve bir dizi başka yüksek hedefin gerçekleştirileceği iddia ediliyor.

En hafif deyimiyle, bu hedeflerin ne kadar gerçekçi olduğundan birçok nedenle şüphe duymak gerekir. Ancak bunun asıl sebebi Filistinlilerin bu hedeflere ulaşma konusundaki yetersizlikleri değildir. Aksine, Filistinliler, 70 yıldan fazla bir süredir İsrail işgaline direnme konusunda kararlı oldular ve her işin altından kalktılar. Karşılaştıkları sıkıntıya rağmen, hala güçlü biçimde ayaktalar.

Ayrıca sorun, Jared Kushner’ın (ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı – ç.n.) HBO ile yaptığı bir röportajda küçümser bir tonda iddia ettiği gibi Filistinlilerin kendilerini yönetememelerinden de kaynaklanmıyor.

Asıl sorun, İsrail’in Filistinlilere ekonomik olarak hayatta kalmak için hiçbir şans bırakmayan işgali ve Filistin’de hayatın her yönü üzerindeki kontrolüdür. Asıl önemli olan budur. Filistinlilerin ekonomik durumu siyasi bir çözüm olmadan nasıl iyileşebilir?

İsrail, hareketlerinin kontrolünü ve sınırlarının tüm kontrolünü devam ettirdiğinde Filistinlilerin GSYİH nasıl iki katına çıkarılabilir? İsrail, Filistin ürünlerinin içeride serbest ticaretine ve komşu ve yabancı ülkelere ihracına izin verecek mi? Filistinlilerin hâlâ Batı Şeria’daki İsrail’in tek yerleşim bölgesi yollarını kullanmaları kısıtlanacak mı? İsrail, Filistin hava yolculuğunu kabul edecek mi veya hava sahalarını düzenlemelerine izin verecek mi?

İsrail’in kuşatması ve sık sık bombardıman altında kalması halinde Gazze’deki durum nasıl iyileşecek? Planda Gazze’yi Batı Şeria’ya bağlayacak modern ulaşım sistemleri (yüksek hızlı demiryolu gibi) öngörülüyor. Bu, kuşatmanın kaldırılacağı ve saldırıların sona ereceği anlamına mı geliyor?

ABD planında tarım sektörüne yatırım yapılması da ayrıca ele alınıyor. İsrail’in güvenlik ve arazi yönetiminin tam kontrolünü elinde tuttuğu belirlenmiş bölge olan Batı Şeria’daki “C Bölgesi” tarım ve çiftçiliğe elverişli arazilerin çoğunu içermektedir. İsrail, yasal olarak Filistinlilere ait olan bu bölgeden çekilecek mi? Filistinlilerin zeytin ağaçlarını tahrip etmeyi bırakıp, Filistinlilerin ağaçlarına ve ekinlerine kasten zarar veren veya imha eden İsrailli yerleşimcilere müsamaha göstermekten vazgeçip onlara sert davranmaya başlayacak mı?

Gazze’de, tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 35’i, İsrail’in zorla el koyduğu ve Filistinlilerin erişemeyeceği askeri sınır tampon bölgesi içinde bulunuyor, bu yüzden birçok çiftçi evini geçindiremiyor. İsrail ayrıca, Gazze sınırındaki Filistinlilerin mahsullerini tahrip eden kimyasallar da püskürtüyor ve sağlık sorunundan sorumlu. İsrail bu davranıştan vazgeçecek mi?

Bugün dünya ve ekonomileri, modern teknolojilere ve yüksek hızlı veri bağlantısına giderek daha fazla güveniyor. Yakın zamana kadar İsrail Filistinlilerin neredeyse 20 yıllık olan 3G kablosuz internet teknolojilerine bile erişmesine izin vermeyi reddetti. İsrail Filistinlilerin elektromanyetik spektrumlarını kontrol etmelerine ve iletişim yeteneklerini modernleştirmelerine izin verecek mi?

Bunlar sadece sorulardan bazıları, ancak liste uzayıp gidebilir. Mesele şu ki, altta yatan siyasi meseleler ilk önce ele alınmazsa, Filistinliler için ekonomik bir planın değersiz olmasıdır.

Başkalarının da belirttiği gibi, bu plan temel olarak Filistinlilere siyasi haklarından ve özgürlüklerinden vazgeçmeleri için rüşvet verme girişimidir. Ancak Filistinli olmayan birçok kişinin fark etmediği şey, meselenin yalnızca ekonomi ya da para meselesi olmadığıdır. Bu ahlaki bir konudur ve çoğu Filistinli onurunu, özgürlüğünü veya vatanına dönme hakkını satmayacaktır. Ne yazık ki, şu anki ABD yönetimi, İsrail ve planı finanse etmesi beklenen Körfez ülkeleri, uygun fiyat verilirse Filistin halkının satın alınabileceğini düşünüyor.

“Filistin halkını kendileri ve çocuklarına daha iyi bir gelecek inşa etmeleri için güçlendirmek” için bu sözde barış ve refah planını öneren ABD hükümetinin, siyasi amaçlarla UNRWA (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) ve Filistinlilere hizmet veren hastanelere desteği ve kaynağı kesen ABD hükümetiyle aynı olması absürt değilse bile ironiktir. Bu örgütler, ister sağlık, eğitim veya diğer kritik insani yardım hizmetleri aracılığıyla olsun, Filistinlilerin ve çocuklarının en temel ihtiyaçlarını sağlayan organizasyonlardır.

Eğer amaç Filistinlileri güçlendirmekse, neden bir yandan da teslimiyete zorlansınlar? Açıkça görülüyor ki, ABD yönetiminin niyetleri ikiyüzlüdür ve Filistinlilerin böyle bir teklifi kabul edeceğini düşünmesi şaşırtıcıdır.

[The Jerusalem Fund’da 26 Haziran’da yayımlanan İngilizce orijinalinden Göksel Kılınç tarafından bdsturkiye.org için çevrilmiştir.]