İsrail’in, Filistin boykot hareketinin devam eden başarısına verdiği tepkinin seçeneklerinin ve kullandığı dilin nasıl da sıkıştığına bir bakın. Yasal cephede, Washington’daki mahkemenin verdiği son kararın da gösterdiği gibi BDS gönüllülerini suçlama girişimlerinin çoğunluğu sürekli başarısızlığa uğruyor. Diğer taraftansa, bir dondurma şirketini “terörizm” suçuyla yaftalamak daha ciddi bir sorgulamayı hak ediyor
Ben & Jerry’s firmasının işgal altında bulunan Batı Şeria topraklarındaki faaliyetlerini durdurma kararı, nihai hedefi İsrail’i askeri işgal, apartheid ve işlediği savaş suçları sebebiyle sorumlu tutmak olan Filistinlilerin çabalarına önemli bir destek teşkil etti.
Filistin’in İsrail’i boykot etme çağrılarına karşılık veren dondurma devi, İsrail’in Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar hareketini (BDS) suçlu gösterme ve eninde sonunda yok etme girişimlerine büyük bir darbe vurmuş oldu.
Ben & Jerry’s firmasının Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinde durmadan büyüyen pazarını terk etmesini diğer uluslararası firmaların daha önceden verdiği benzer kararlardan ayıran unsur, Ben & Jerry’s dondurma firmasının verdiği kararın ahlaki saiklerle verilmiş olduğunu açıkça ifade etmesidir. Ben & Jerry’s firması verdiği kararı gizlemek ya da yönlendirmek için gerçekten de hiçbir adım atmadı. Vermont-ABD menşeli marka 19 Temmuz’da yaptığı açıklamada “Ben & Jerry’s dondurmalarının işgal altındaki Filistin topraklarında satılmasının değerlerimizle bağdaşmadığına inanıyoruz” demişti.
Yıllar süren yüklü fonlamalar ve devlet destekleri alan küresel kampanyalarla BDS hareketini ve İsrail’i boykot etmeyi hedefleyen benzeri inisiyatifleri gözden düşürme, şeytanileştirme ve topyekûn ortadan kaldırma girişimlerini bilhassa hesaba katarsak, İsrail’in bu karar karşısında deliye dönmesine kimse şaşırmamıştır.
İsrail, boykot hareketini gerçek ve somut bir tehdit olarak algılıyor yıllardır. O kadar ki, İsrailli bazı yetkililer boykot hareketinin yol açtığı “gayrimeşrulaşmayı” İsrail’in bugün karşı karşıya olduğu birincil tehdit addediyor. Las Vegas’ta, Brüksel’de, Kudüs’te ve pek çok yerde yüz milyonlarca doların toplandığı, tutkulu konuşmaların yapıldığı ve siyasilerin ve “hayırseverlerin” her fırsatta İsrail’e ebedi bağlılığını bildirerek “Yahudi devletini” eleştirme cüreti gösteren herkesi “antisemit” olmakla suçlamak için sıraya girdiği yüksek katılımlı konferanslar düzenlendi.
Ancak dün de bugün de İsrail’in en büyük sınavı, yalnızca kendisine hizmet eden politikacılara neredeyse tamamen bağımlı olmasıdır. Doğrudur, “İsrail’in dostları” örneğin İsrail’i eleştirmekle antisemitizmi eş tutan ya da boykot fiilini yasadışılaştıran haksız kanunların yapılmasına son derece yardımcı olabilir. Sahiden de pek çok Amerikan eyaleti ve Avrupa’daki parlamentolar, BDS hareketini ve iş alanında ya da sivil toplum ve bireyler düzeyinde BDS destekçilerini suçlu göstermek yönündeki İsrail baskısına boyun eğdi. Ancak bütün bunlar pek bir anlam ifade etmiyor.
Dahası İsrail, ana akım medyada, akademide, İsrail işgali karşıtı tartışmaların sonuç alacağı her yerde anlatıyı kontrol altında tutabilmek için elindeki bütün kartları oynadı. Sıklıkla tuhaf ve absürt bir mantıkla İsrail ve destekçileri, IHRA’nın (Uluslararası Holokost Anma Birliği) antisemitizm tanımına kasten yanlış anlamlar yükleyerek, tanımı İsrail’in ya da Siyonist ideolojisinin eleştirildiği bütün platformlarda uygulamaya soktu. İsrail’in umursamaz diyalektiği, üzücü -fakat öngörülebilir- bir şekilde ABD, Kanada ve İtalya dâhil olmak üzere İsrail’in batılı bağışçıları tarafından benimsendi.
Ancak bunların hiçbiri Filistin boykot hareketinin temposunu bitirmek şöyle dursun, yavaşlatamadı bile. Bu gerçek kimseyi şaşırtmamalıdır çünkü boykot hareketleri hükümet denetimlerini atlatarak sivil toplumun çağrılarına cevap vermeleri için siyasilere, devlete ve şirket aygıtlarına baskı yapar. Dolayısıyla İsrail müttefiklerini kullanarak muhalefeti yasadışılaştırmaya, gayrimeşrulaştırmaya ve baskı altına almaya çalıştıkça aslında muhalefeti daha da teşvik ediyor.
Yukardaki ifadeler hem BDS hareketinin başarısının sırrını hem de İsrail’in aşil topuğunun yerini gösteriyor. Boykot hareketini görmezden gelmek onu kat kat büyütürken, harekete karşı geleneksel araçlar ve öngörülebilir bir dille mücadele etmek onu daha da hızlandırıyor.
Tel Aviv’in çözümsüz ikilemini idrak edebilmek için İsrail’in üst düzey yetkililerinin Ben & Jerry’s firmasının kararına verdiği garip tepkiye hayretle bakın. İsrail Başbakanı Naftali Bennett 2000 yılında Ben & Jerry’s firmasını satın alan İngiliz şirketini, kararın “ciddi sonuçları” olacağını söyleyerek uyardı ve İsrail’in -büyük ihtimalle hukuki girişimleri kastederek- “güçlü bir karşılık” vereceğini ifade ederek tehdit etti.
Ama kelimenin tam anlamıyla garip olansa Ben & Jerry’s firmasını “yeni bir tür terörizme”, yani “ekonomik terörizme” dâhil olmakla suçlayan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un kullandığı dildi. 21 Temmuz günü Herzog, “bütün biçimleriyle bu boykota ve terörizme” karşı savaşacağına söz verdi.
İsrail’in, Filistin boykot hareketinin devam eden başarısına verdiği tepkinin seçeneklerinin ve kullandığı dilin nasıl da sıkıştığına bir bakın. Yasal cephede, Washington’daki mahkemenin verdiği son kararın da gösterdiği gibi BDS gönüllülerini suçlama girişimlerinin çoğunluğu sürekli başarısızlığa uğruyor. Diğer taraftansa, bir dondurma şirketini “terörizm” suçuyla yaftalamak daha ciddi bir sorgulamayı hak ediyor.
Tarihsel olarak İsrail, Filistin karşıtı propaganda savaşını; bir Yahudi devleti ve demokratik bir rejim olduğunu, güvenliğinin ve varlığının sürekli olarak teröristler tarafından tehdit edildiğini ve antisemitler tarafından da baltalandığını iddia eden bir avuç modası geçmiş terminolojiye dayandırdı.
Yukardaki sloganlar İsrail’i eleştirilerden korumakta ve onun kurbanları olan Filistinlileri değersizleştirmekte başarılı olmuş olabilir. Ancak bu sloganlar küresel sempatinin ve dayanışmanın garantörleri olamaz artık. Bunun sebebi yalnızca Filistin özgürlük mücadelesinin dünyanın her yerinde ivme kazanmış olması değil, İsrail yanlısı söylemin da artık sınırlarına ulaşmış olmasıdır. Sadece uluslararası hukuka riayet ettiği için bir dondurma markasını terörist olmakla itham eden Herzog, İsrail’in resmi dilinin saçmalığını ve gün geçtikçe yok olan inandırıcılığını ortaya çıkarmış oldu.
Fakat bu, İsrail’in problemlerinin sonu değil. Başarılı ya da başarısız olarak ilan edilmelerinden bağımsız olarak, BDS hareketinin bütün girişimleri küresel çapta büyüyen bir tartışma başlatmaları bakımından eşit derecede kazançlıdır. Bunu geçmişte Airbnb, G4S ve SodaStream gibi pek çok örnekte sürekli gördük. İsrail işgalinin ve apartheid uygulamalarının bütün dünyada bir tartışma konusuna dönüşmesi BDS’nin başarı öyküsüdür.
Buna göre, BDS hareketini kesin olarak ortadan kaldıracak tek strateji İsrail işgalinin bitmesi, ırkçı apartheid sistemin yıkılması ve Filistinlilerin uluslararası hukuk tarafından korunan özgürlüklerinin geri verilmesidir. Şansa bakın ki, İsrailli yetkililerin henüz değerlendirmediği tek strateji de budur.
[Mondoweiss’te 29 Temmuz 2021 tarihinde yayımlanan İngilizce orijinalinden Gökay Demirel tarafından bdsturkiye.org için çevrilmiştir]