BNC: 10 Ekim Tarihli Boykot Çağrısı

Filistin halk direnişiyle dayanışmaya! İsrail’i şimdi boykot edin!

Filistin BDS Ulusal Komitesi’nin (BNC) 10 Ekim 2015 tarihli açıklaması

İsrail’in yoğunlaşmış baskısı ve Filistin halk direnişinin şu an içinde bulunduğumuz safhası tam anlamıyla bir intifadaya dönüşsün veya dönüşmesin, bir şey şimdiden açık: yeni bir Filistinli kuşağı, önceki kuşakların ayak izinden yürüyor ve İsrail’in on yıllardır devam eden işgal rejimine, yerleşimci sömürgeciliğine ve apartheid’a karşı kitlesel olarak ayaklanıyor.

Başta Batı’dakiler olmak üzere dünya hükümetleri bunu her iki tarafın da suçlanacağı bir “şiddet döngüsü” olarak adlandırıyor ve kolonyal çatışmanın kökenindeki sebebi ve İsrail’in bunu sürdürüp uluslararası hukuku cezasız kalacak şekilde ihlal etmesini sağlama konusundaki suç ortaklıklarını görmezden geliyor. Bugün neredeyse bütün Filistinliler, tıpkı bir zamanlar apartheid Güney Afrikası’na yapıldığı gibi İsrail’in topyekün boykot edilmesi ve uluslararası düzeyde bütün alanlarda tecrit edilmesi çağrısı yapıyor.

İçinde bulunduğumuz bu son aşamada İsrail, Mescid-i Aksa yerleşkesine, İsrail işgali altındaki Kudüs Eski Kent’te bulunan Haremüşşerif’e yönelik saldırılarını arttırmak yoluyla Filistinlilerin tabandan yükselen direnişinin fitilini ateşledi., Hükümet destekli fanatik Yahudi köktenci yerleşimci grupları, ısrarla yerleşkenin kutsallığını ihlal etti; sıklıkla orada ibadet eden insanlara sözlü olarak, alçak bir ırkçılıkla saldırdı ve açıkça, caminin yıkılması çağrısı yaptı. Bu, Kudüs’teki ve tarihsel Filistin’in her yerindeki Filistinliler arasında geniş çaplı bir öfkeyi tetikledi.

İsrail ordusunun tipik yanıtı suçlu yerleşimcileri korumak ve Filistinli mağdurları cezalandırmak, son kertede neredeyse bütün Filsitinlilerin kutsal mekana girmesini engellemek oldu.

Bu tehditler, İsrail’in şehirde uyguladığı resmi “Yahudileştirme” politikasının günlük sonuçlarından muzdarip olan Filistinliler tarafından ciddiye alındı. Söz konusu olan, bölgeyi kademeli olarak sömürgeleştirme ve Hıristiyan ve Müslüman Filistinli nüfusun yerine yasadışı Yahudi yerleşimcileri geçirme politikasıdır. Etnik temizliğe ve uluslararası hukuk açısından savaş suçuna varan bu politika, sonu gelmez toprak gaspları, sömürge duvarının genişletilmesi, ev yıkımları, yerleşimcilerin Filistinlilerin evlerini ele geçirmesi, yargısız infazlar, tutuklamalar ve sürgünler yoluyla uygulanıyor ve bütün bunlar, suçun her zaman güvenilir, her şeyi anında onaylayan ortağı olan İsrail “adalet” sistemi tarafından destekleniyor.

Dahası, İsrail işgali altındaki Doğu Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya yönelen son saldırı, münferit bir olay değildir. Bugüne kadar yüzlerce tarihi kilise ve cami Siyonist milisler ve daha sonra 1948’den beri İsrail devleti tarafından yok edilmiştir. Geçen yaz Gazze katliamı sırasında İsrail 73 camiyi yerle bir etti. Sadece bu yıl çok sayıda Filistin kilisesi ve camisi, Yahudi aşırıcıların “fiyat etiketi (price tag) saldırıları” denilen saldırılarında çirkinleştirildi veya kutsallıkları çiğnendi. Bunların arasında, Taberiye Gölü’ne bakan ve geçtiğimiz Haziran ayında ateşe verilen Ekmek ve Balık Kilisesi [İsa’nın bir mucizesinin gerçekleştiğine inanılan yer – Ç.N.] de vardır.

Filistinlilere ve onların inanç özgürlüğüne yönelen bu ırkçı ve mücrim saldırılar, İsrail’de aşırı sağa doğru büyük kayışın ve İsrail toplumunda açık, kökleşmiş sömürgeci ırkçılığın ve yerli Filistin halkına yönelik ırkçı nefretin benzeri görülmemiş derecede yaygınlık kazanmasının biri uzantısı olarak gerçekleşiyor.

Batı Şeria ve Gazze’den hiçbir Filistinlinin, duvarlar, gözetleme kuleleri ve dikenli tellerle kuşatma altına alınış Kudüs’e girmesine izin verilmiyor ve bu insanlar her gün saldırılara ve aşağılamaya maruz kalıyor.

Tipik bir sözde “sükunet döneminde” İsrail Gazze’deki Ortaçağ tipi ablukasını pekiştiriyor, Filistin şehirlerine tecavüzler gerçekleştiriyor, Nakab çölündekiler de dahil olmak üzere Filistinlilerin arazilerine el koyuyor, Filistinlilerin mülklerini yok ediyor ve yasadışı Yahudi yerleşim birimleri inşa ediyor. İsrail, apartheid ve sömürgeci yönetim sistemini sağlamlaştırmak için süregiden girişimlerinde Filistinlileri, bir çocuğun eğitim hakkından bir annenin sağlık hizmetine erişim hakkına, bir çiftçinin arazisine erişebilme hakkından bir ailenin aynı ev içinde bir arada yaşayabilme hakkına kadar, kelimenin gerçek anlamıyla tüm haklarından, en bayağı yöntemlerle yoksun bırakıyor. Ve bütün bunlar mahkemelerin onayıyla gerçekleşiyor.

Dünya hükümetlerinin ilgisizliği veya doğrudan suç ortaklığının ışığında ve İsrail’in Filistinlilere yönelik bu adaletsizlik sistemini kalıcı hale getirmede cezasız kalmasının sonucu olarak, tarihsel Filistin’de ve sürgünde, Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketi, İsrail’in dünya sahnesindeki konumlanışını parya devlet olarak yeniden tanımlama yolunda önemli adımlar attı.

BDS hareketi, İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmesine suç ortaklığı yapan kurumların boykot edilmesi yoluyla, İsrail’in baskısını destekleyen şirketlerin yatırımlarının geri çekilmesi yoluyla ve İsrail’e karşı yaptırım uygulanması için yapılan ilkeli bir çağrı yoluyla, İsrail’e yönelik tecriti arttırdı ve yerleşimci sömürgecilik, apartheid ve işgal rejimine karşı bedeller ödetmeye başladı.

Dünya Bankası, Filistinlilerin İsrail’den yaptığı ithalatın kaydadeğer düzeyde azaldığını ortaya çıkardı. İsrailli işadamları Avrupalı yatırımcıların artık İsrail’de yatırım yapmak istemediğini aktarırken BM tarafından yapılan bir çalışma, 2013 yılına kıyasla 2014 yılında İsrail’deki doğrudan yabancı yatırımların yüzde 46 oranında düştüğünü teyit etti. Rand tarafından yapılan bir çalışma, BDS’nin önümüzdeki on yıl boyunca her yıl İsrail GSYİH’sinin yüzde 1-2’sine mal olabileceğini öngörürken kısa süre önce kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, BDS’nin İsrail ekonomisine potansiyel bir tehdit olduğunu belirtti.

Ancak İsrail’in hesap vermesini sağlamak ve hâlâ güçlü olan cezadan muaf olma halini paramparça etmek için daha fazlasını yapmak gerekiyor. Suç ortağı olan hükümetlerin ifşa edilmesi gerekiyor. İsrail’in insan hakları ihlallerini mümkün kılan ve bundan kâr sağlayan şirketler, itibar ve gelir açısından bir bedel ödemelidir. İsrail’in askeri makinası, araştırma kolu da dahil olmak üzere kapsamlı bir uluslararası askeri ambargoyla karşı karşıya kalmalı; şimdiki ve geçmişteki suçların işlenmesinde dahli bulunan tüm İsrailli liderlere, yetkililere ve askerlere Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ve uluslararası yargıya saygı duyan ulusal mahkemelerde dava açılmalıdır.

İsrail yalnızca Filistinlileri ezmekle kalıyor, acımasız güvenlik ve baskı modelini dünyaya da ihraç ediyor. İsrail, Latin Amerika’da bulunan ve çoğu zaman ABD’nin vekil gücü olan ölüm mangalarının eğitilmesine ve silahlandırılmasına yoğun bir şekilde müdahil olmakta, Asya ve Afrika’daki diktatörlüklere, pek çok örnekte iç savaşların her iki tarafına silah ve askeri uzmanlık satmakta, Ferguson’da, Los Angeles’ta Londra’da ve dünya çapındaki şehirlerde polis güçlerini askerileştirmektedir. Bugün İsrail dünya çapındaki ırksal, sosyal, ekonomik ve çevresel adalet hareketlerine, bulunduklarıülkelerde uygulanan baskılarda temel bir oyuncudur.

Küresel BDS hareketinin Filistinli liderliği olan Filistin BDS Ulusal Komitesi (BNC), dünya çapındaki vicdanlı insanlara bu hayati önemdeki anda, İsrail’in zulüm düzenine karşı BDS faaliyetlerini yoğunlaştırmak yoluyla Filistinlilerin özgürlük arayışına destek verme çağrısı yapıyor. Özel olarak ve şu anda Filistin sokaklarında gerçekleşen kitlesel ayaklanmayla bağlantılı olarak, Filistin mücadelesinin destekçilerine şu çağrılarda bulunuyoruz:

• Sosyal medya da dahil olmak üzere medya araçları yoluyla, Filsitinlilerin uluslararası hukuka göre sahip oldukları haklar hakkında farkındalık yaratmak ve BDS’yi desteklemek;
• İsrail’e askeri ambargo uygulanması için parlamentolara baskı yapmak;
• Elbit Systems gibi İsrail askeri firmalarına karşı kampanya yürütmek;
• G4S ve HP gibi, İsrail’in baskı altyapısında aşikar bir suç ortaklığı bulunan şirketlere karşı yürütülen boykot ve yatırımların geri çekilmesi kampanyalarını desteklemek;
• Sendikalarda, akademik derneklerde, öğrenci birliklerinde ve toplumsal hareketlerde, sadece sembolik olmayan, somut önlemlere yol açabilecek ve İsrail’e kültürel boykotu arttırabilecek etkili ve stratejik kararlar çıkarmak;
• İsrailli suçlulara (askerler, yerleşimciler, yetkililer ve karar alıcılar) karşı ve İsrail’in suçlarına ve uluslararası hukuk ihlallerine bulaşmış olan şirketlerin yöneticilerine karşı hukuki eyleme geçmeyi düşünmek.

Kudüs, Gazze, Ramallah, El Halil, Beytüllahim,Yafa, Nasıra ve başka yerlerde İsrail işgaline ve apartheid’ına karşı büyük protestolar için sokaklara çıkan Filistinli gençler, tıpkı anne-babalarının kuşakları gibi, her şeyden önce umutsuzluğu savuşturuyor ve zihinlerini, baskının kader olduğu efsanesinden kurtarıyor. Onlar aynı zamanda bütün bir Filistin halkının kendi kaderini tayin etme ve özgürlük, haysiyet ve adil bir barış içinde yaşama arzusunu besliyor.

İsrail’in sadece Filistinlilere ve Arap bölgesine değil, geniş anlamıyla insanlığa tehlike oluşturan militarizasyon, sözde “güvenlikleştirme” ve ırkçılık rejimini tecrit etme zamanı geldi de geçiyor bile.

İngilizce orijinalinden Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi tarafından çevrilmiştir.