30 Mart Toprak Günü vesilesiyle, bölgede ve dünyada yaşayan diğer toplumların İsrail’i durdurmasının ve Filistin halkıyla gerçek bir dayanışma sergilemesinin yolunun boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar olduğunu yineliyoruz
30 Mart, Filistin halkının en önemli mücadele günlerinden biri olan Toprak Günü’nü ifade ediyor. 1948’den itibaren yaşadığı yerlerden sistematik olarak sürgün edilen, evlerini ve arazilerini kaybeden, önce yüz binler, sonra milyonlar halinde mülteci hayatına mahkum edilen Filistinliler, 1967 yılında topraklarından geriye kalan son parçaların da işgal edilmesi sonrasında, 30 Mart 1976 tarihinde işgale ve toprak gasplarına karşı kitlesel olarak baş kaldırdı. O gün başta çiftçiler olmak üzere toplumun pek çok kesiminden Filistinlilerin grev ve gösterileri işgal güçlerinin saldırısıyla karşılaştı ve altı Filistinli hayatını kaybetti. 43 yıldan beri her yıl 30 Mart günü, Filistinliler için kendi topraklarında özgür bir şekilde yaşamak için verilen mücadelenin sembollerinden biri.
Geçtiğimiz yıl 30 Mart Toprak Günü’nde Gazze halkı tarafından başlatılan Büyük Geri Dönüş Yürüyüşleri, tam bir yıldır sürüyor. Bu süre zarfında aralarında gazeteciler ve sağlık görevlilerinin de olduğu 250’den fazla Filistinli, İsrail işgal kuvvetlerinin keskin nişancı ve tank ateşi saldırılarıyla hayatını kaybetti, binlercesi yaralandı. Ancak sivil göstericilere yönelik bu saldırı ve katliamlara rağmen yürüyüşler devam etti. Gazze’de halk, gösterilerin birinci yıldönümünü ve Toprak Günü’nü bir kez daha kitlesel eylemlerle karşıladı.
Siyonist oluşumun toprak gaspları ve tehcir de dahil olmak üzere uyguladığı sayısız hak ihlalleri, yalnızca geçmiş dönemlerde yaşanmış birer acı olayı değil, aynı zamanda ve esas olarak, bugün de sistematik olarak sürdürülen bilinçli bir politikayı ifade etmektedir. Başında Donald Trump’ın bulunduğu ABD yönetiminin de tam desteğini alan Netanyahu hükümeti ve bir bütün olarak Siyonist rejim, kısmen Filistinlilerin kontrolünde olan Kudüs’ün doğusu ve Batı Şeria üzerindeki hakimiyetini pekiştirmeye çalışırken, aynı zamanda Birleşmiş Milletler kararlarıyla tescillenmiş olan mültecilerin geri dönüş hakkını ortadan kaldırmak için yeni kılıflar üretmeye çalışıyor. İçeriği halen açıklanmamış olan “Yüzyılın Anlaşması”yla Filistinlilere “barış” görüntüsü altında tarihsel ve yaşamsal haklarından feragat etmeyi dayatmaya hazırlanıyor.
Siyonist oluşumun ABD emperyalizmiyle işbirliği içinde gerçekleştirdiği toprak gaspları yalnızca Filistin’le sınırlı da değil. Aralık 2017’de Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıyan ve bu şekilde 1981 tarihli BMGK kararını açıkça ihlal eden ABD, aynı yönde bir ihlal daha gerçekleştirerek bu hafta başında, işgal altındaki Suriye toprağı olan Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini resmen tanıdı. Bu karar, başta Suriye halkı olmak üzere bütün bölge halklarına karşı bir saldırı ve meydan okumadır. Halklar böyle bir pervasızlığı asla onaylamayacak ve tepkisiz de kalmayacaktır.
Kuruluşundan itibaren uluslararası hukuku defalarca delmiş, sayısız insan hakkı ihlalini sistematik olarak gerçekleştirmiş olan İsrail’e verilecek yanıt yaptırım olmalıdır. Aksi durumda, “İsrail’i kınayan” söylem ve nutukların bir işlevi olmayacaktır. 71 yıldır pek çok defa İsrail “kınanmış” ve bunların hiçbiri saldırıları durdurmaya yetmemiştir.
30 Mart Toprak Günü vesilesiyle, bölgede ve dünyada yaşayan diğer toplumların İsrail’i durdurmasının ve Filistin halkıyla gerçek bir dayanışma sergilemesinin yolunun boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar olduğunu yineliyoruz. Bu doğrultuda, başta Türkiye hükümeti olmak üzere tüm hükümetlere de İsrail’le olan ekonomik, ticari, siyasi, askeri ve diplomatik ilişkilerini kesme çağrısı yapıyoruz. İsrail tüm alanlarda yalnızlaştırılmadığı ve tecrit edilmediği sürece, Siyonist yayılmacılığın, toprak gasplarının, zorla göç ettirme ve demografi değişikliği politikalarının, katliam, kitlesel tutuklama, dini mabetlere saldırı ve diğer insan hakkı ihlallerinin hiçbir zaman sonu gelmeyecektir.
BDS Türkiye