BDS Türkiye Trump’ın Kudüs kararını protesto ederek “Kudüs üzerindeki işgali meşrulaştıracak hiçbir girişimi kabullenmeyeceğiz” dedi
BDS Türkiye dün (15 Aralık), ABD BAşkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını kınamak üzere İstanbul Tünel Meydanı’nda bir araya geldi.
“Kudüs Filistinlilerindir” pankartı açılan eylemde Filistin bayrakları taşındı.
Burada Filistin diasporasından Hasan Tahrawi bir konuşma yaptı. Tahrawi “Bu karar uzun zaman önce alınmıştı. Biz filistinliler için bu kararın bir önemi yok. Bizim için Doğu Kudüs, Batı Kudüs diye de bir şey yok. Tek bir Kudüs var, onu da Filistinli devrimciler kurtaracak” dedi.
Tahrawi’nin ardından BDS Türkiye adına basın açıklamasını Ümit Doğru okudu.
Doğru “seçim vaadi” olarak, Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıma ve Tel Aviv’deki Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma sözü veren ABD Başkanı Donald Trump’ın tüm tepkilere rağmen Kudüs’ü “İsrail’in resmi başkenti” olarak tanıdığını ilan ettiğini hatırlattı.
“İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde İsrail aleyhinde bir şey konuşulmadı”
İki gün önce de İstanbul’da düzenlene ve olağanüstü toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde İsrail aleyhinde bir şey konuşulmadığını söyleyen Doğru şöyle dedi:
ABD aleyhinde de hiçbir yaptırım ve tecrit kararı çıkmadığı gibi, çeyrek asırdır üzerinde konuşulan ‘1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin tanınması’ formülünden ileriye gidilmedi.
“Kudüs üzerindeki işgali meşrulaştıracak hiçbir girişimi kabullenmeyeceğiz”
BDS Türkiye olarak Kudüs üzerindeki işgali meşrulaştıracak hiçbir girişimi kabullenmeyeceklerini ve Filistin’in geri kalanının da işgal altında olduğunu sürekli hatırlatmayı bir borç bileceklerini söyleyen Doğru şöyle devam etti:
Her inançtan Filistin halkına ait olan Kudüs ve Filistin’in geri kalanı tümüyle özgürleşinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Ve bu mücadelenin en temel gereksinimi olarak, İsrail’in ekonomik, siyasi, ticari, diplomatik, askeri, kültürel ve akademik düzeylerde boykot edilmesi, yalnızlaştırılması ve Siyonist oluşuma yaptırım uygulanması çağrımızı, hayatın her alanında tekrar edeceğiz.
Eylemde yapılan açıklamanın tamamı şöyle:
Bir “seçim vaadi” olarak, Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıma ve Tel Aviv’deki Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma sözü veren ABD Başkanı, seçildikten yaklaşık bir yıl sonra, 6 Aralık günü, tüm tepkilere rağmen bunun ilk adımını attı ve Kudüs’ü “İsrail’in resmi başkenti” olarak tanıdığını ilan etti ve büyükelçiliğin de yakında Kudüs’e taşınacağını açıkladı.
1948 yılında, Filistinlilere yöneliketnik temizlik ve Filistin toprağının işgali sürecinde, fiili durum yaratarak Kudüs’ün batısını kendi kontrolüne alan İsrail’in, 1967’de şehrin doğu kısmını da işgal etmesiyle başlayan ve 1980 yılında Kudüs’ü “birleşik başkent” ilan etmesiyle devam eden ilhak süreci, Birleşmiş Milletler’in bunu reddeden kararlarına rağmen, ABD tarafından kabul edilmiş oldu. Bu adım, tam yüz yıl önce Filistin’i Siyonist harekete peşkeş çeken 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’nun bir devamı, BM’in İsrail ve Filistin’le ilgili kararlarının çiğnenmesidir. Bu karar, İsrail’in işgalini, Filistinlilere ait evlerin yıkılması, yasadışı yerleşimlerin inşası, Filistinlilerin evlerine yerleşimcilerin el koyması gibi politikalarla Kudüs’ün Arapsızlaştırılması siyasetini destekliyor ve ve Kudüs’ü tamamen Siyonist oluşuma teslim etmenin önünü açıyor. Bu, Filistin halkının tarihsel Filistin toprağı üzerindeki haklarını hiçe sayan bir karar; nitekim Siyonizm ve ABD sadece Filistin’de değil, dünyanın birçok yerinde hak ettiği cevabı almaya başladı.
Şüphesiz söz konusu kararın sonuçları sadece Siyonist İsraildeğil ABD’nin bölgedeki tüm suç ortakları için de ağır olacak. Filistinli direniş örgütlerinin, Siyonist işgale karşı “ulusal birlik ve kapsamlı mücadele” çağrıları da buna işaret ediyor. Kararın açıklanmasından bu yana Filistin sokaklarında ve dünyanın pek çok yerinde öfke dinmezken bu gayrimeşru karar farklı Filistinli grupları birlik ve direniş yolunda bir araya getiriyor.
Her ne kadar Trump’ın kararı başka devletlerin tepkileriyle karşılaşsa da, çeşitli bölgesel ve küresel aktörlerin yakın zamanlardaki hamleleri de bu kararın oluşumuna katkı sağladı. Örneğin Rusya, 6 Nisan 2017 tarihli bir açıklamasıyla “Batı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak görüyoruz” diyerek şehrin bölünmesini onayladıve yalnızca batı kısmı için olsa da Kudüs’ü İsrail başkenti olarak gören ilk devlet oldu. Keza başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez rejimleri, kendi halklarından fazla tepki çekmemek için bu kararı görünürde kınasa da, uzun zamandır gerek İsrail’le, gerekse de Trump yönetiminin önde gelen isimleriyle yoğun görüşmeler yürütüyor ve Trump’ın bu kararı açıklamadan önce Körfez Arap rejimlerinden onay almış olması çok muhtemeldir.
Türkiye Cumhurbaşkanı ve hükümeti bu kararı tepkiyle karşılayanlar arasındaancak özellikle son iki yılda yaptıklarıylabugünkü sözleriarasında bir uçurum var. Türkiye hükümeti, 28 Haziran 2016’daki “normalleşme” anlaşmasının Ankara ve Kudüs’te akdedildiğini ilan ederek Kudüs’ün “İsrail’in başkenti” olduğunu fiilen kabul etmiştir. Erdoğan Kudüs kararı açıklanmadan önce “diplomatik ilişkileri keseriz” dediyse de, henüz böyle bir adım atılmadı. Üstelik diplomatik ilişkiler kesilse bile bu yeterli değildir; başta Mavi Marmara davasını düşüren ve kapsamlı bir doğalgaz işbirliğinin önünü açan normalleşme anlaşması olmak üzere, mevcut tüm anlaşmaların da iptal edilmesi gerekir.
İki gün önce, 13 Aralık Çarşamba günü İstanbul’da olağanüstü olarak toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın aldığı kararlar da, kamuoyuna yansıtılan türden bir etkiye ve anlama sahip değildir. Zirveden İsrail aleyhinde de, ABD aleyhinde de hiçbir yaptırım ve tecrit kararı çıkmadığı gibi, çeyrek asırdır üzerinde konuşulan “1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin tanınması” formülünden ileriye gidilmedi. Bu zaten yeni bir yönelim değil, bilakis anlamını giderek yitiren bir formüldür. Üstelik “çözüm” ya da “tarihi adım” diye ortaya konulan formülün kabul görmesi, Kudüs’ün ikiye bölünmesi ve Batı Kudüs de dâhil olmak üzere Filistin’in dörtte üçünün Siyonist oluşuma teslim edilmesi sonucunu verecek.
Bizler, BDS Türkiye olarak, dünyanın her yerinde halkların kendi topraklarıyla ilgili kararları kendilerinin almaları gerektiğine olan inancımızı tekrarlayarak, başta ABD emperyalizmi olmak üzere uluslararası güçlerin başka ülkeler üzerinde söz ve karar hakkını tanımıyoruz ve ABD’nin Kudüs hamlesi başta olmak üzere İsrail’i meşrulaştıran tüm girişimlere karşı Filistin halkının ve haklı mücadelelerinin yanındayız. Kudüs üzerindeki işgali meşrulaştıracak hiçbir girişimi kabullenmeyeceğimiz gibi, Filistin’in geri kalanının da işgal altında olduğunu sürekli hatırlatmayı bir borç bileceğiz. Her inançtan Filistin halkına ait olan Kudüs ve Filistin’in geri kalanı tümüyle özgürleşinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Ve bu mücadelenin en temel gereksinimi olarak, İsrail’in ekonomik, siyasi, ticari, diplomatik, askeri, kültürel ve akademik düzeylerde boykot edilmesi, yalnızlaştırılması ve Siyonist oluşuma yaptırım uygulanması çağrımızı, hayatın her alanında tekrar edeceğiz.