Diyanet İşleri Başkanlığı, daha önce Mekke ve Medine ile sınırlı olan Umre turuna bu yıl itibarıyla Kudüs’ü de eklemiş bulunuyor. Dini kaynaklarda Kâbe’nin Hac mevsimi dışında ziyareti olarak tanımlanan Umre’ye bu yıl Kudüs’ün eklenmesi ve böylelikle İsrail turizm sektörüne destek verilmesinin sebebi nedir?
Geçen yaz binlerce Gazzeliyi evinden, canından eden, çocukları sakat bırakan İsrail saldırısı mı? Bu yıl 14 yaşında bir kız ve bir oğlanın, Malak ve Halid’in tutuklanıp İsrail cezaevlerine kapatılmış olması mı? Yerleşimcilerin Filistinlilere uyguladığı şiddet mi?
Dünyanın dört bir yanında, yurtlarından uzakta yaşamak zorunda kalan yüz binlerce Filistinli Kudüs’e gitme hakkına sahip değilken, Kudüs’ün yanı başında, Gazze ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler bu şehirde yaşama ve mülk edinme hakkında sahip değilken, Kudüs’te yaşayan Filistinliler ırkçı, ayrımcı, apartheid rejiminin baskısıyla karşı karşıyayken ve en önemlisi Kudüs de dahil olmak üzere tarihsel Filistin toprağı işgal altındayken Kudüs’ü ziyaret etmek, İsrail’e destek vermekten başka ne anlama gelir? Nitekim, işgalci İsrail apartheid rejimi bu ziyaretlere kolaylık sağlayacağını ve Umre için vize başvurusu yapanlara Mescid-i Aksa için de izin vereceğini ifade etti. Yani bu, Türkiye ile İsrail’in ortak bir girişimidir.
Bunun sonuçlarını kısa süre içinde görmeye başladık. “Kudüs âşığı” olarak tanımlanan yazar Nuri Pakdil, Türkiye iktisadi Kalkınma Ajansı’nın Nablus’ta yaptırdığı ve Pakdil’in adının verildiği okulun açılışı için bir heyetle birlikte Filistin’e gitti ve bu topluluk, Kudüs’te yaşayanlar da dahil olmak üzere, 40 yaşın altındaki Filistinli erkeklerin giremediği Mescid-i Aksa’da, İsrail’in izniyle cuma namazını kıldı. Aynı şey Umre’de de tekrar edilecek. Türkiyeli Müslümanlar, Kudüs’te ve dünyanın dört bir yanında yaşayan Filistinlilere yasak olan Mescid-i Aksa’da namaz kılmayı içlerine nasıl sindirecek?
İsrail devleti ve güvenlik güçlerinin tanımadığı ve tecrit ettiği Filistinliler Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmek için kontrol noktalarında saatlerce ıstırap çekerken aynı İsrail devletinden vizesini ve güvenliğini alan ve böylelikle onu meşrulaştıran Türkiyeli Müslümanlar, Kudüs sakini Filistinlilerin gözlerine nasıl bakacak?
Türkiyeli Müslümanlar, kendi devletleri Filistinlilere vize uygulayıp İsrail vatandaşlarına uygulamazken özel vizeyle Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmeyi içlerine nasıl sindirecek?
Türkiye ve İsrail’in bu ortak girişimi, Türkiye’de yükselen İsrail’e karşı hareketi bastırmaya ve bu hareketin içindeki Müslümanların gözünü boyamaya yöneliktir.
Türkiye ve İsrail’in bu girişimi ne ilktir ne de son olacaktır. Son olarak İsrail seçimlerinden sonra Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın bir İsrail televizyonuna yaptığı açıklamalar bunun en açık kanıtıdır. Bülent Arınç seçimleri kazanan Netanyahu’nun eğer yeni bir başlangıç yapacaksa barışa olan iradesinin güçlü olduğunu deklare etmesi, Filistin’e, Gazze’ye ablukanın kaldırılması, Ortadoğu’ya barışın gelebilmesi ve İsrail güvenliğinin de güçlü bir şekilde sağlanacak olması noktasında Türkiye’nin iyi bir partner olarak seçilmesi bizce çok doğru olacaktır diyor.
Seçimi kazanan İsrail Başbakanı Netanyahu ise seçim kampanyalarında partisinin iktidarda olduğu sürece yeni yerleşim inşasına devam edeceğini ve Filistin devletinin kurulmasını engelleyeceğini vaad ediyordu.
Yıllardır Filistin topraklarını adım adım işgal eden, yaptıkları katliamlarla Filistin halkına kısaca “ya topraklarından vazgeç ve göç et ya da öl” diyen bir devletle barıştan söz edilemez. Ne Filistin’e ne de Ortadoğu’ya barış getirecek olan İsrail ve Türkiye işbirliğidir. Türkiye bölgede mezhep savaşını körükleyici ve bu vesileyle yayılmacı politikalarıyla zaten başlı başına bir savaş unsuruyken bunun dışında İsrail de kurulduğundan itibaren baştan aşağı Filistinli Araplara karşı silahlanan ve saldırgan politikasını hiç değiştirmeyen ve en nihayetinde bölgede emperyalizmin ileri karakolu konumunda olan bir devlettir. Bülent Arınç kendisinin ve sözcülerinden biri olduğu hükümetinin safını açık etmiştir. Gazze’ye ve Filistin’e uygulanan ablukanın kaldırılmasından söz ederken bile ikiyüzlüdür. İsrail devletinin meşruluğunu kabul edecek her açıklama, İsrail ile yapılan her akademik, diplomatik, askeri, ticari anlaşma Filistin halkına uygulanan baskıyı, şiddeti, katliamları ve elbette ablukayı daha da fazla arttırmaktadır.
Gayri meşru İsrail devleti, 38 yıldır işgal ettiği Kudüs kentinin topraklarını adım adım ilhak ederek, sayıları yüz binlere ifade edilen gayri meşru yerleşim birimlerini kurarak Kudüs kentini de facto kendine bağlama politikasını izliyor. Buna paralel olarak Filistinlilerin evlerini yıkmak, yeni evlerin inşasını ve hatta tadilatını dahi yasaklamak, Filistinlilerin kimliklerini ellerinden almak için kanunlar çıkartmak, yerleşimciler aracılığıyla her sokakta taciz etmek, Kudüs sakinlerinin kamu araçlarını kullanılmasının yasaklamak ve buna benzer sayılmayacak onlarca uygulamayla Kudüs’ü Yahudileştirme ve Arapsızlaştırma politikasını sürdürüyor. Kudüslü Mohammad Hdeir’in yakılarak öldürülmesinin üzerinden daha bir yıl bile geçmemişken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu İsrail devletinin kurumlarıyla ilişki kurarak Türkiyeli Müslümanlara “Kudüs Umresi müjdesini” verme küstahlığını kınıyoruz. Türkiyeli Müslümanları, Umre bahanesiyle işgalci İsrail apartheid rejimine verilen desteği protesto etmeye, Filistin halkının, İsrail’in boykot edilmesine yönelik çağrısına kulak ve destek vermeye çağırıyoruz.
Diyanet’in Umresine Katılma!
Siyonistlere para kazandırma!
BDS Türkiye (Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi)
bdsturkiye.org