Amjad Barham
Filistin Üniversite Profesörleri ve Çalışanları
Sendikaları Federasyonu (PFUUPE) Başkanı
University and College Union (UCU) Britanya’nın üniversite ve kolejlerinde örgütlü 120 bin üyeli en büyük eğitim sendikasıdır. 31 Mayıs 2010’daki kongresinde İsrail’in ırkçı işçi sendika federasyonu Histadrut ile ilişkilerini kesti.
Genel Sekreter Sally Hunt, akademisyen sendikacı arkadaşlarım, meslektaşlarım,
Size, işgal altındaki Filistin’deki 13 yüksek öğretim kurumundaki 6 binin üzerinde Filistinli üniversite kadrosunun derneği olan Filistin Üniversite Profesörleri ve Çalışanları Sendikaları Federasyonu’nun başkanı olarak konuşuyorum. Filistinli akademisyenler ve onların kuşatılmış kurumları ile uluslararası dayanışma hakkındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşmadan önce UCU üyelerinin Filistinlilerin haklarını destekleme konusunda önceki kongrelerde ve şu an süren kongrede aldıkları cesur tutumlar için benim ve Federasyonumun engin şükranlarını ifade etmek istiyorum. Dünkü oturumun ve kabul edilen Filistin önergelerinin ışığında sizleri saygıyla selamlamak ve 60 yıldan fazladır katlandığımız bu adaletsizliğe son vermeye yönelik attığınız ilkeli adımlarınız için en derin saygılarımı ifade etmek istiyorum.
Filistin akademik topluluğu, uluslararası meslektaşlarından ne bekliyor? Şunu açıkça ifade etmek isterim ki bizler akademik kuruluşun temelinde olan akademik değişim gibi akademik ve kurumsal destek biçimlerine değer verirken bunun yeterli olmadığını hissediyoruz. Nedenini açıklamak istiyorum.
61 yıl önce Filistin toplumunun yıkıntıları üzerinde kurulmasından beri İsrail, dokunulmazlıkla, düzenli olarak Filistinlilerin temel haklarını ihlal ediyor. İsrail, milyonlarca Filistinli mültecinin uluslararası planda tanınmış yurtlarına geri dönme hakkını inkâr etmeyi sürdürüyor ve kendi Filistinli vatandaşlarına karşı Güney Afrika apartheid’ini hatırlatan kurumsal bir ırk ayrımcılığı sistemini devam ettiriyor. Son 41 yıldır İsrail, Doğu Kudüs dahil olmak üzere Batı Şeria’da ve Gazze’de acımasız bir askeri işgali sürdürmektedir ve Filistin toprağının yerli sakinlerini adım adım kovmak amacıyla bu toprağı sistematik olarak sömürgeleştirmektedir. 16 yıl önce başlayan “barış sürecine” rağmen İsrail, yerel ve uluslararası insan hakları örgütlerinin belgelediği gibi, Filistinlilerin en temel haklarını düzenli olarak, dokunulmazlıkla ihlal ediyor. İsrail, Filistin liderlerini ve eylemcilerini yargısız infazlarla öldürüyor; çok sayıda parlamento üyesi dahil 11 binin üzerinde Filistinliyi esir tutuyor, işgal altındaki tüm Filistinlileri her gün aşağılamaya, sindirmeye ve askeri şiddete maruz bırakıyor ve Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı tarafından 2004 yılında yasadışı ilan edilen sömürgeci Duvarını inşa etmeyi sürdürüyor. 2008 itibariyle Filistinliler, İsrail izni olmaksızın Filistinlilerin geçemeyeceği İsrail kontrol noktaları terminalleriyle sınırları çizilmiş sekiz büyük anklavda hapsedilmiş durumdadır.
İsrail’in, ardında 1.440’ın üzerinde Filistinli ölü, -ki bunların 431’i çocuktu- ve 5380 yaralı bırakan işgal altındaki Gazze’de yaşayan Filistinlilere yönelik en son ve en acımasız saldırısının üzerinden sadece birkaç ay geçti. [1] Büyük çoğunluğu 1948’de Siyonist güçler tarafından evlerinden sürülen mülteciler olan abluka altındaki Gazze Şeridi’nde muhkim 1,5 milyon Filistinli, üç hafta boyunca İsrail devletinin amansız terörüne maruz kaldı, İsrail savaş uçaklarının sistematik olarak sivil bölgeleri hedef almasıyla tüm mahalleler ve hayati sivil altyapı enkaza döndü. İsrail’in bu savaş saldırganlığı, İsrail’in hayatın her alanını harap eden sürekli, felç edici ve yasadışı 18 aylık Gazze ablukasının ardından geldi. Bu abluka, BM İnsan Hakları Özel Raportörü’nü, bunu bir “soykırım (jenosid) başlangıcı” olarak tanımlamasına sebep oldu. Uluslararası insan hakları örgütleri ve BM, İsrail’in Gazze’deki askeri saldırısına bir savaş suçları soruşturması açılması için çağrıda bulundular. [2]
İsrail’in işgal ve apartheid rejimi, eğitim üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Gazze Şeridi’nde başlattığı en son ayrım gözetmeyen ve kasıtlı yıkım kampanyası sırasında İsrail, Üniversite Öğretmenleri Derneği – Filistin şubesini ve bunun yanı sıra İslam Üniversitesi’ni bombaladı. Yüksek öğretim kurumlarına karşı bu ahlaksız şiddet saldırısı bir istisna değildir. Bu, Oxford Üniversitesi öğretim görevlisi Karma Nabulsi’nin “okul kıyımı” (“scholasticide”) [3] diye adlandırdığı İsrail’in Filistin eğitim merkezlerini sistematik ve kasıtlı yıkımının sadece en son perdesidir. Eğitim dahil Gazze Şeridi’nde hayatın tüm alanlarını felce uğratan bir buçuk yıllık yasadışı ve suç oluşturan ablukası, eğitim altyapısını büyük ölçüde tahrip ettikten sonra İsrail yalnız Gazze’deki son savaşında Eğitim Bakanlığını, Gazze İslam Üniversitesi’ni, en az 4 tane UNRWA (BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı) okulu dahil onlarca okulu bombaladı.
2004 yılından beri İsrail, Gazzeli Filistinlilerin Batı Şeria’da okumalarını tamamen yasaklamaktadır. 2006 yılında İsrail Yüksek Mahkemesi’nin bir kararı ayrıca 10 Filistinlinin Beytüllahim Üniversitesi’nde Mesleki Terapi okumalarını yasakladı. Bugünlerde Gazze sakinlerine yurtdışına seyahat tamamen kısıtlıdır. İsrail’in sömürgeci ayırma (segregation) politikası, Filistinlileri hapsederek ve onların hareketlerini kontrol altında tutarak Gazze’deki öğrencilere kendilerini Gazze Şeridi’ndeki az sayıda akademik çalışma alanı ile kısıtlamaları dışında hiçbir seçenek bırakmadı. 2000 yılında Birzeit Üniversitesi’nde 350 Gazzeli öğrenci vardı, çoğu sınır dışı edildi, diğerleri “yasadışı olarak” Batı Şeria’da kaldı ve her an sınır dışı edilme riski var. 2005 itibariyle Birzeit’te sadece 35 Gazzeli öğrenci vardı. Bugün ise hiç yok. [4]
2003 Kasım’ından 2009 Nisan’ına kadar Birzeit Üniversitesi’nden hapsedilen öğrencilerin sayısı 411’e ulaştı. 1979’dan 1992’ye kadar Birzeit Üniversitesi bu zamanın yüzde 60’ında İsrail askeri emriyle kapalıydı. [5] El Halil Üniversitesi’nde şu anda yaklaşık 47 öğrenci ve 3 fakülte üyesi İsrail zindanlarında tutukludur. İsrail askerleri, 1980 ile 2005 yılları arasında 17 defa El Halil Üniversitesi’ni istila etti. 26 Temmuz 1983’de birkaç yerleşimci bu kampüse girdiler ve 3 öğrenciyi öldürüp 37 öğrenciyi yaraladılar. [6]
En-Neceh Ulusal Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada öğrencilerinin yüzde 64’ü İsrail askeri kontrol noktalarında fiziksel tacize uğradığını ifade etti ve neredeyse hepsi kontrol noktalarında öfke ve asabiyet duyduklarını söyledi. Bu duygusal faktörler, öğrencilerin evlerine vardıklarında konsantre olma ve ders çalışma yetilerini etkileyen kontrol noktalarından geçmek zorunda bırakılan öğrencilerin ruh durumlarının bir göstergesini sunmaktadır. [7]
İsrail, işgal altındaki Filistin topraklarının sınırlarını ve nüfus kaydını kontrol ettiği için hangi öğrencilerin ve öğretmenlerin üniversitelere erişebileceği üzerinde de facto kontrolü vardır. 2006 yılının başından beri yabancı pasaportlu binlerce Filistinli öğrencinin, ve bunun yanı sıra yabancıların işgal altındaki Filistin topraklarına ziyaret, çalışmak ve okumak için girmeleri engellenmektedir. Örneğin Birzeit Üniversitesi’nde yabancı pasaportla çalışan kadroda yüzde 50 düşüş oldu – 2006 Mayıs’ında 52’den 2006 Eylül’ünde 27’ye – ve yurtdışından öğrencilerden elde edilen gelirler önemli ölçüde azaldı. [8]
İsrail’in Filistin halkına karşı uyguladığı, üst üste binen baskı biçimleri göz önüne alındığında, biz, Filistinliler ile – akademisyenler ve diğerleri – dayanışmanın en etkili biçiminin Filistin’de İsrail işgalini ve apartheid rejimini sona erdirmeyi amaçlayan doğrudan eylem olduğuna inanıyoruz. İsrail’i uluslararası arenada çeşitli boykot ve yaptırım biçimleriyle tecrit etmek ve onu uluslararası hukuka uymaya ve Filistinlilerin haklarına saygı göstermeye zorlamak, akademi üyeleri dahil uluslararası sivil topluma açık olan, en önemli ve ahlaki açıdan anlamlı stratejilerden biridir. Bundan dolayıdır ki Federasyonumuz, Filistin sivil toplumunun, uluslararası hukuka ve temel insan haklarına tam olarak uyana kadar İsrail’e boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar (BDS) çağrısının ilk imzacılarından oldu. [9]
Açık olmak gerekirse, bizim istediğimiz ahlaki tutarlılıktır: Eğer Britanyalı akademisyenler için Güney Afrika akademik boykotunu, apartheid sistemine son vermek bakış açısıyla desteklemek kabul edildiyse aynısı, aynı zamanda apartheid uygulayan işgalci ve sömürgeci bir güç olan İsrail vakasına da uygulanmalıdır. Güney Afrika vakasında akademinin boykota dahil edilmesi asla sorgulanmadı. Halbuki bizler İsrail lobisinin Britanya’daki kaynaklarına sahip değiliz, haklarımızı savunacak ve onları elde etmek için etkin dayanışmayı çağrısı yapacak ahlaki gücümüz vardır. Adalet yanlısı Britanyalı akademisyenlerin bizim davamızı dinlemeye istekli olacaklarını ve anlayışlı bir karşılık vereceklerini düşünüyoruz. Gerçek, zordan daha güçlüdür.
İsrailli akademik kurumların, İsrail devletinin uyguladığı baskı ve tahakküm sistemine derinden gömülü olduğu yaygın olarak biliniyor. İsrail üniversiteleri ve akademik kurumları, araştırma ve öğretim faaliyetleri yoluyla güvenlik-askeri kurum ile yakından işbirliği yapmaktadır. Filistin eğitiminin kırk yıldan fazla süredir sistematik olarak boğulmasına karşın hatta İsrail işgali Filistin üniversitelerini ve okullarını uzun süreler – Birzeit Üniversitesi olayında dört yıla ulaşır – kapattığında bile, İsrail üniversiteleri kendilerini işgal rejiminden asla ayırmamaktadır. İsrail üniversiteleri aynı zamanda İsrail’in Filistinli vatandaşlarına karşı İsrail siyasetinde, toplumunda ve hatta akademisindeki köklü ve kurumsallaşmış ayrımcılık sistemini asla kınamıştır.
Sizleri, sömürgeci tahakkümü ve uluslararası hukukun bu ağır ihlalini görmezden gelmediğinizden veya ödüllendirmediğinizden emin olmak için elinizden gelen her şeyi yapmaya çağırıyoruz. İsrail ve onun destekçileri, Filistinlilerin kurumsal boykot çağrısının, evrensel akademik özgürlük ilkesine, fikirlerin serbest değişimi ilkesine zıt düştüğünü savunuyorlar. Filistinliler bu argümanı duyarsız, önyargılı ve gerçekte saldırgan buluyor; yanlış önermelere dayanmasından bahsetmiyorum bile. Akademik özgürlüğe diğer – daha temel- haklardan daha fazla ayrıcalık tanımak, evrensel insan hakları fikrini hiçe saymaktır. İsrail toplumunun bir kesiminin akademik özgürlüğü, akademisyenler de dahil tüm Filistinlilerin temel özgür ve onurlu bir yaşam hakkından nasıl daha önemli olabilir? İsrailli akademisyenlerin akademik özgürlüğünü destelemek, yasadışı bir işgal tarafından boğulan bütün bir halkın özgürlüğünü desteklemekten daha ulvi bir amaç mıdır? Filistin üniversiteleri her nasılsa bu “evrensel” akademik özgürlük ilkesinin alanı dışında mı kalıyor? Uluslararası akademik ağlara, burslara, konuk profesörlüklere, bilimsel kurul üyeliklerine ve akademik sistemin diğer ayrıcalıklarına erişimlerinin korunmasını savunan İsrailli akademisyenler, Filistinlilerin akademisyen ya da başka türlü en temel haklarının inkâr edilmesine çok az aldırış ediyorlar.
İsrail’in bizi uğrattığı sürüncemeli adaletsizliğe dikkat çekmenin daha etkin bir yolu olarak biz Filistinlilere ve dünya genelindeki destekçilerimize önerilen İsrail akademisi ile “yapıcı ilişki” konusuna da değinmek istiyorum. Biz bu yöntemi, sadece İsrailliler ile Filistinliler arasındaki ilişkinin, sadece işgalci ile işgal edilen arasında olduğu müddetçe sürdüğünü görmek için denedik ve bu “ilişki süreci” sadece işgalin yerinde normalleşmesi ve İsrail zulmünün yurtdışında aklanması ile sonuçlanıyor. Size kendi şahsi tecrübemden bir örnek verebilirim. Bir defasında üniversiteme giden yolun üzerindeki yüzlerce kontrol noktasından birinden geçerken, bir İsrail üniversitesinden, matematikçi bir arkadaşım olduğu ortaya çıkan bir İsrail askeri tarafından durduruldum. Fakat mesleki dayanışmamız burada bitti: bana eğer bir matematik sorusunu doğru cevaplayabilirsem kontrol noktasından geçebileceğimi söyledi! Sadece size soruyorum: ne tür bir ilişki mümkündür burada?
Filistin boykot çağrısının kurumsal olduğunu, açık ve samimi bir şekilde tekil İsrail akademisyenlerini hedeflemediğini ve bu nedenle kelimenin hiç bir anlamında “ayrımcı” olamayacağını yinelemek çok önemlidir. Üstelik, evrensel değerlerin ve ilkelerin saygın bir yerinin olduğu, Filistin sivil toplumunun ezici bir çoğunluğu tarafından benimsenen bu boykot çağrısı, İslamofobi ve anti-Semitizm dahil ırk ayrımcılığının ve ırkçılığın her türlüsünü koşulsuz olarak reddeder.
Filistin’deki akademisyen arkadaşlarım adına, sizden İsrail’i uluslararası hukuka saygı göstermesi için zorlamayı amaçlayan daha fazla eylem aracılığıyla adalet ve barış mücadelemizi desteklemenizi isteyerek sözlerimi bitiyorum. Kongrede dün gördüğümüz dayanışma ile Filistinlilerin ve Filistin akademisinin yüreklendiğini size temin ederim. Filistin hakkındaki kararları onaylamanız ahlaki tutarlılığın, adalet ilkelerini desteklemenin bir kanıtıdır ve İsrail’in uluslararası hukuku hiçe saymasına son vermeye yönelik zorunlu bir adımdır.
Son olarak, beni buraya davet ettiğiniz için sizlere tekrar teşekkür etmek istiyorum, mücadelemize ve onun dayandığı evrensel “tüm insanlar özgür ve onurlu yaşamak hakkına sahiptir” ilkesine verdiğiniz destek için sizlere saygılarımı sunuyorum.
[1] http://www.ochaopt.org/gazacrisis/index.php?section=3
[2] http://www.pacbi.org/etemplate.php?id=1001
[3][url=http://www.guardian.co.uk/world/2009/jan/10/gaza-schools]http://www.guardian.co.uk/world/2009/jan/
10/gaza-schools[/url]
[4] http://right2edu.birzeit.edu/news/article495
[5[http://www.countercurrents.org/cattori260208.htm
[6] http://right2edu.birzeit.edu/news/article495
[7] Ibid.
[8] Ibid.
[9] http://www.pacbi.org/etemplate.php?id=8
Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi tarafından çevrilmiştir.
bdsturkiye.org