Hiç kimsenin hoşuna gitmeyen Filistin siyasi bölünmüşlüğü, Filistin Yönetimi başkanlığı için de bir utanç kaynağı teşkil ediyor. Ve görünüşe göre Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılmasının önünde bir engel olarak duruyor
15 Ocak’ta Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas, Batı Şeria ve Gazze’de seçim yapılacağını açıkladı.
Görünüşte, ana siyasi partilerin halk nezdindeki meşruluğunu tazeleme ve İsrail’in, Abbas’ın bütün Filistinliler adına konuşmadığı yönündeki suçlamalarına karşı çıkarak Fetih ve Hamas arasındaki çatlağı onarma çağrısı gibi görünse de seçim kararının Biden’ın yemin töreninden beş gün sonra duyurulması çok fazla şey ifade ediyordu.
Filistin Yönetimi açık bir şekilde yeni ABD yönetiminin, barış görüşmelerini yeniden başlatarak zamanı tükenen bir organı küllerinden dirilteceğini umuyor.
Seçimler bazı çevrelerce, Filistin siyasi sahnesinin en büyük zafiyetlerinden biri addedilen ana partiler arasındaki 14 yıllık bölünmüşlüğün üstesinden gelmenin en iyi aracı olarak kabul ediliyor.
Ama oylamanın etrafını saran bütün bu kuru gürültünün iyi bir şansı var, bunların hiçbiri gerçekleşmeyecek. Hatta gerçekleşseler bile, Fetih ve Hamas arasındaki çıkar ortaklığı Filistin siyasetinin ve stratejisinin fazlasıyla ihtiyaç duyduğu bütün can alıcı değişimlerin önünde yatıştırıcı bir engel olacak.
Neden şimdi?
Abbas, demokratlık ehliyetini yeni ABD yönetiminin elinden almak konusunda çok hevesli. Buna karşın, 16 yıl ve dört seçim dönemi önce seçildiğinden beridir henüz seçmenlerin karşısına çıkmış değil.
Abbas’ın, işgal altındaki toprakların her iki bölgesini de temsil edebilmek, kendisinin ve Filistin Yönetimi’nin güvenilirliğini canlandırabilmek ve Filistinliler için her zaman son derece sorunlu olan ABD’yle ilişkileri yeniden düzenleme şansını geliştirebilmek için bir seçim galibiyetine ihtiyacı var.
1993 senesinde Oslo anlaşmalarıyla başlayan barış sürecinde sağlanacak ilerlemelere bilfiil bağlı olan Filistin-ABD ilişkileri, İsrail’in sadık dostu ABD Kongresi’nin elinde hiç görülmemiş raddede bir esaret yaşıyor.
Kongre’nin, Filistin Yönetimi’nin hangi koşullar altında ABD fonlarından yararlanabileceğini gösteren hükümet fonu harcama tasarısındaki maddeler kadar Oslo’dan önceki ve sonraki terörle mücadele mevzuatları, fiiliyatta, meclise Filistin Yönetimi’nin bütçesini nasıl harcayacağını, uluslararası ilişkilerini nasıl yürüteceğini ve siyasi meselelerde nasıl tavır alması gerektiğini belirleme yetkisi veriyor.
Abbas ya da Filistin Yönetimi’nin ve iki devletli çözümün hayatta kalmasına kendisini adamış herhangi bir kimse, hiç olmazsa tek bir konuda ilerleme sağlamak niyetindeyse; Filistin tarafının tamamen karşısında duran ve her seferinde ABD Kongresi’ndeki pek çok dostuna sırtını dayayabilen İsrail’in yararına işleyen bu ilişki değişmek zorunda.
Ve yenilenmiş bir halk desteğini arkasına alan Filistinli bir lider, bu tür değişiklikler için Beyaz Saray’daki yeni yönetime en azından baskı yapabilir.
Ancak, başka yerlerdeki önceliklerle -ama buna dair hiç kanıt yok- çok ilgili olsa da Biden’ın Filistinliler yararına bir iş yapmak için Kongre’ye adımını atması hiç de olası görünmüyor.
Sonuç olarak Abbas Washington’dan, bir ihtimal ABD fonlarının yeniden başlaması dışında, hiçbir konuda pek vaat almadan seçimlerle yüzleşecek.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti addeden ve ABD Büyükelçiliği’nin orada kalmaya devam edeceğini düşünen, Biden’ın Dışişleri Bakanı Antony Blinken, yeni hükümetin Trump’ın Kudüs politikalarından geri adım atmayacağını gerçekten de açıkça göstermiş oldu.
Kapalı kapılar ardındaki görüşmeler
En önemli siyasi kalesi Kudüs’ten mahrum kalan Abbas, hiç rağbet görmediği bir seçmenle karşı karşıya gelecek.
Filistin Politika Anket ve Araştırma Merkezi tarafından aralık ayında yapılan bir anket, katılımcıların üçte ikisinden fazlasının, ABD başkanlık seçimlerini takiben İsrail’le güvenlik işbirliğine yeniden başlandığını duyuran Abbas’ın istifa etmesini istediğini gösterdi.
Aynı anket, Filistin Yasama Meclisi seçimlerinde Abbas’ın Fetih’inin, Hamas’a karşı yüzde 4’lük küçük bir fark açacağını gösterse de Abbas’ın başkanlık seçimlerini Hamas lideri İsmail Haniye’ye kaybedeceğini söylüyor.
Elbette, Hamas başkanlık seçimine katılmayabilir. Katılıp katılmayacağını da henüz duyurmadı. Abbas’ın, bağımsızların ve küçük parti temsilcilerinin adayına karşı seçildiği 2005 yılındaki başkanlık seçimlerine katılmamışlardı (Hamas o zaman, yerel seçimler dışında bir seçime girip girmeyeceğine de karar vermemişti henüz).
Silahlı direniş hakkında ısrar eden Hamas, pek çok resmî terörist gruplar listesinde yer alıyor. Bu listeler, uzun zamandır Filistin Yönetimi’nin fonlarının büyük bir bölümünü ödeyen ABD ve AB gibi ülkelerin de kabul ettiği listeler.
2006 yılındaki seçimlerde gelen Hamas zaferi, ABD’nin ve AB’nin Filistin Yönetimi’ne ödediği fonlarını geri çekmesine sebep olurken; bir sonraki sene, Filistin bölünmüşlüğüne yol açacak kanlı Gazze muharebesine giden yolun döşenmesinde yardımcı bir unsur oldu.
Hamas yetkilileri, Hamas’ın Filistin Yasama Meclisi’nde çoğunluğu elde edeceği ya da muhalefette kalmaya devam edeceği bir senaryoyu dünyanın bu seferlik kabul edeceğini, ancak İsmail Haniye’nin başkan olması halinde tepki göstereceklerini hesap ediyor olabilir.
Sahiden de yalnız olmayabilirler bu hesaplarında.
Hiç kimsenin hoşuna gitmeyen Filistin siyasi bölünmüşlüğü, Filistin Yönetimi başkanlığı için de bir utanç kaynağı teşkil ediyor.
Ve görünüşe göre Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılmasının önünde bir engel olarak duruyor (İsrail; Hamas seçimi kazanarak Gazze Şeridi’nin kontrolünü eline almadan çok önce, en belirgini 2005 Dolaşım ve Erişim Anlaşmaları olmak üzere Gazze’nin kalkınmasını hedefleyen uluslararası aracılarla imzalanmış anlaşmalardan caymış olsa da).
Bütün bunları göz önüne alınca, seçimlerin sonucu ne olursa olsun her iki tarafın da Filistin Yönetimi’nin bir daha kesintiye uğramamasını temin etmek için resmi olmayan bir anlaşmaya vardığını söylemek akıl almaz olmayacaktır.
Öngörülebilir İsrailliler
Aslında birkaç ay önce Hamas ve Fetih’in seçimlere ortak listeyle katılacaklarına dair -hemen inkar edilen– dedikodular dolaşıyordu.
Elbette bütün bunlar seçimin gerçekleşeceğine delalet ediyor.
Hamas da Fetih de seçim kararına verdikleri desteği duyurmakta gecikmediler. Ancak her iki parti de seçimlere katılımlarının işgal altındaki Doğu Kudüs’te de sandık kurulmasına bağlı olduğunu şart koştular.
İsrail 2006 yılında, Hamas üyesi adayların yasaklandığı Doğu Kudüs’te seçim yapılmasına izin vermiş ancak şehirde kampanya yürütülmesini ciddi şekilde kısıtlamıştı.
Fakat iktidardaki mevcut sağ kanat koalisyonun -ya da İsrail’in marttaki kendi seçimlerinden zaferle ayrılması beklenen iktidarın- bu kadar yumuşak başlı olacağını söylemek pek mümkün görünmüyor.
Dolayısıyla İsrail -İsrailliliğini konuşturarak- Fetih ve Hamas’a seçimlerden kolayca çekilmenin hazır bir yolunu sunmuş oluyor.
Bu durum her iki partinin de işine gelecektir ve mesele yalnızca girilmemiş bir seçimin sonuçlarının uluslararası fonlara yeni tehditler arz edemeyecek olması değil.
Fetih, sandıkta olası bir yüz kızartıcı mağlubiyet alma riskine girmek ya da seksenlik Abbas’ın rakiplerinin hâlihazırda arka planda pusuda bekledikleri parti içi anlaşmazlıkların derinleşmesine maruz kalmak zorunda değil.
Bu isimlerden en çok öne çıkanlar arasında Fetih’in esir lideri -anketlerde mütemadiyen en popüler Filistinli lider çıkan- Mervan Barguti ve başkanlık seçimlerinde aday olması alenen yasaklanan Filistin Yönetimi’nin sürgündeki eski güvenlik şefi Muhammed Dahlan var.
Bu durum Hamas’ın da işine gelir, çünkü silahlı direnişe olanca bağlılığı ile varlığı, savaştığı iddia edilen orduyla işbirliği yapmaya dayanan Filistin Yönetimi resmi kurumlarına aktif katılım arasında bir uzlaşı yakalamak zorunda kalmamış olur.
Hangi meşruiyet?
Ama bu aynı zamanda, her iki partinin de, Filistinliler ve onların mücadelesi için açıkça felaket anlamına gelen bir düzen içinde yollarına devam edebileceklerine işaret ediyor.
Bu da, Filistin’in kuytu köşelerinde kendilerine yer kapan partilerin küçük yetkiciklerini gerçekten iyi ve işe yarar bir siyasi strateji uğruna riske etmek istemedikleri Filistin siyasi ortamının mevcut ataletinin harika bir örneğini sunuyor.
Belki de bu nedenle en önemli seçim, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yasama organı ve mümkün mertebe bütün Filistinlileri temsil ettiği söylenebilecek tek seçim olan tartışmalı Filistin Ulusal Meclisi seçimleri olacak.
Filistin Kurtuluş Örgütü dünyadaki bütün Filistinlilerin tek resmi temsilcisi olarak kalacaktır.
Ancak, 1990’lı yıllarda icat edilen Filistin Yönetimi, siyasi istikametin ve liderliğin kaynağı olarak
gittikçe artan bir vurguya mazhar oldu.
Ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün öneminin aşınmasına, Filistin dışında yaşayan Filistinlilerin rollerinin aşınması da eşlik etti – bu sayı 2020 yılının sonunda bütün Filistinlilerin yarısından fazlasıydı, bunların çoğunluğu komşu ülkelerdeki mülteci kamplarında yaşıyor.
1988 yılında, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 1967 sınırlarına dayanan iki devletli çözüme desteğini duyurduğu Filistin Bağımsızlık Bildirgesi’ni ilan eden ve müteakip barış sürecinin –ve çöküşünün– zeminini hazırlayan Filistin Ulusal Meclisi, o tarihten beri düzenli olarak toplanamadı.
Kimileri, Filistin siyasetinin acizlik düğümünü çözmenin tek yolunun Filistin Kurtuluş Örgütü’nü yeniden canlandırıp örgütün yapısını parti bağlılıklarından kurtararak bütün Filistinlilerin gerçek temsilcisi haline getirmekten geçtiğini söylüyor.
Ama reformlarla ilgilenmeyen FKÖ liderliği şu anda bu kurtuluşun kaynağı olmak konusunda mümkün bir ihtimal gibi görünmüyor.
Seçim olsun ya da olmasın Biden yönetiminin, büyük bir ihtimalle, hepsi olmasa bile Trump’ın bıraktığı bazı hasarları gidermeye çalışacağı bir normalleşme dönemi olacak.
Yabancı yardımların yeniden başlaması insani yardımlar açısından memnuniyetle karşılansa da bu sessizlik uzun sürmeyecektir.
Ne ABD yönetimi ne de Filistinli herhangi bir partinin liderliği (tabii bu sırada mutlu mesut toprak aşırmaya devam eden İsrail’i bir kenara bırakalım) şimdiye kadar yeni bir düşünce biçimi sunmuş değil.
Ve taze fikirlerden yoksun Trump-sonrası durgunluk döneminin yerini er ya da geç, Filistin Yönetimi en sonunda bizzat kendi ilgisizliği tarafından yutulduğu zaman, nihai bir çalkantı alacak.
[Electronic Intifada’da 2 Şubat 2021 tarihinde yayımlanan İngilizce orijinalinden Gökay Demirel tarafından bdsturkiye.org için çevrilmiştir]